"Sahi senden mi doğdum anne?
Yollar, nehirler, kuşluk vakitler dururken
Bir insandan mı doğar bir çocuk?" (s. 13)
Üzgün Kediler Gazeli ile tanışmıştım şairin kalemiyle. Buradan kıymetli bir okur dostum hediye etmişti. İnce, nahif bir anlatımı vardı. "Kediler kadar yalnızım," diyordu eserin bir yerinde. "Umarım kırmamışımdır seni, zira çok incesin." Bir çırpıda bitirmiş ve tekrar görüşmek üzere vedalaşmıştım şairin kalemiyle. Tekrar görüştük.
Eser şairin ön söz niteliğinde bir yazısıyla başlıyor. Birkaç sayfalık bir yazı: "Karşılığını Bulamamış Sorular Şimdi Unutmak Suları'nda." Burada çok sevdiğim Ahmet Erhan, Adnan Azar gibi şairler de çıkıyor karşımıza. Ne derdi
Ahmet Erhan
"Ölümle biten bir intihar yok
Asıl intihar
Gün gün yaşamakta."
Onu görür görmez anımsıyor, ruhumda birkaç dakika Ahmet Erhan yaşayıp devam ediyorum okumaya. Ve birden o da ne!
Özdemir İnce ismi çıkıyor karşıma: "Balkonda ekmek arayan serçelere sor yoksulluğun adını."
Ve ardından şiirlere geçiyor şair. Kırk yıl öncesinin şiirlerine. Anlam üzerine anlam taşıyan şiirlerine.
"Bu kış kar yerine
Çocuk ölüleri yağdı gökten." (s. 34)
Bu kış da öyle oluyor Sayın Ergülen,
Bu yıl da İsrail çocuk ölüleri yağdırıyor gökten.
Oysa üzerlerine kar taneleri düşecek, onlardan kartopu yapacak çağdalar. Savaş toplarının altında ölecek çağda değil!
Ne der
Necip Fazıl Kısakürek
"Yıkılsın İsrail, enkazını göreyim.
Sana ülke diyenin yüzüne tüküreyim!"
"Kim erkenden yorulur yaşamaktan?" (s. 16)
Kim yorulmaz ki?
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki depremler, yangınlar, virüsler, savaşlar... Alt üst oldu bireyin psikolojisi. Yaşamaya değil ayakta kalmaya çalışıyoruz. Bir var olma savaşı bizimkisi.
Ahmet Telli misali:
"Dedi ki o: Yoruldum insan olmaktan.
İnsan yorulur bazen insan olmaktan."
Gidersen Yıkılır Bu Kent dedi,
Şimdi gitmeden de yıkılıyor birer birer şehirler.
Yapayalnız kaldık yüreklerimizin çorak coğrafyalarında.
Bir oturuşta bitecek şiirler.
Ruhunuzu dinlendirecek.
Bedenlerimizden çok ruhlarımız hak ediyor dinlenmeyi.