Bugün, her zamanki olduğu gibi, TBMM'nin beşte biri Kürt kökenli üyelerden oluşmaktadır. Türkiye'deki seçkin iş adamlarının dörtte birinin Kürt olduğu bildirilmektedir. Bu sayılar, bireysel veya sivil toplum düzeyinde kayda değer bir ayrımcılığın olmadığını göstermektedir. Asıl sorun, onaylanmış ve yasallık kazandırılmış resmi kimlikler dışındaki farklı grup (etnik, kültürel, dini veya siyasal-ideolojik) kimliklerine kamu alanının kapatılmış olmasıdır. Sanki onlar bu ülkenin tarihinin ve sosyal gerçekliğinin bir parçası değildir. Bu vesayet sistemi, siyaset alanını daraltmakta ve bir çok kümeyi siyasette aktör değil ''oyunbozan'' haline getirmektedir. Oyun bozan durumuna düşürülen sadece Kürtler değildir. Kronolojik sıraya göre solculara, liberallere ve İslamcılara da kamu alanı yasaklanmıştır. Bu kümeler, pek çok yasal olumsuzlukla karşılaşmış ve dışlanmıştır. Siyaset, uzlaşmadan çok hep bir çatışma alanı görünümünde olmuştur.