Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

238 syf.
8/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Descartes vs uzun ihsan efendi
Descartes felsefesinde insan kendi varoluşunu "düşünüyorum öyleyse varım" sözleriyle kanıtlarken diğer her şeye şüphe ile yaklaşıyor insan. İnsan kendinden emindir ama kendi dışında bütün olanlara ne demeli? İnsan düşlere dokunabilir mi? Bütün bunlar insanın düşünde mi vardı? Nihilizm felsefesinde ise gördüğümüz, dokunduğumuz hiçbir şey gerçek değildir çünkü bunlar beynimiz tarafımdan algıladığımız şeylerdir. Gerçek nedir? Düş görmek nedir? Gözlerimizi kapattığımızda gördüğümüz karanlık nedir? Ben kimim? Yazarın ilk eseri olan
Puslu Kıtalar Atlası
Puslu Kıtalar Atlası
dünyada yirmiden fazla dile çevrilmiştir. Postmodern olan eser benim için
Oğuz Atay
Oğuz Atay
eserleri ile beraber üstkurmaca olarak edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir. Bazılarının fantastik ögeler ya da fantastik-kurgu dediğinin tersine eser büyülü gerçeklik yazım tekniği ile kaleme alınmıştır. Büyülü gerçeklik olağan ile olağan dışı şeylerin bir arada kullanılmasıdır. Buna yine
Hasan Ali Toptaş
Hasan Ali Toptaş
'ın
Gölgesizler
Gölgesizler
isimli eserinden örnek verecek olursam bir kadının köyden kaybolması ve kızın bu ayı tarafından kaçırılıp hamile kalması olarak örnek verebilirim okuyucuların bir yarısının çok sevdiği ve diğer yarısının nefret ettiği bir yazım tekniğidir. Ben sevmeyen tarafta olmama rağmen eser bana kendini okutmayı ve içinde barındırdığı felsefe, fizik gibi konularla sevdirmeyi başardı. Dilinin akıcı olması da bu etkenler arasında.
Hulki Aktunç
Hulki Aktunç
'un sunuşu sanırım en sevdiğim kısımlarda biri oldu "mutlu yazar yoktur ama mutlu okur vardır" sözleriyle
Puslu Kıtalar Atlası
Puslu Kıtalar Atlası
ile düşüncelerimde özdeşti. Karanlıkta uçan ak bir martının yol gösterdiği kitap, bizlere alaca düşler kadar renkli bir alemde yaşadığımızı gösterdi. Kitabı okurken bir gözümüz kapalı karanlığa bakarken diğer gözümüz açık dünyaya bakıyor ama hangi gözümüzün gerçeği gördüğünü bilemiyoruz. Bu duygularla "düşünüyorum öyleyse varım" felsefesiyle kendi varoluşumuzu sorgularken diğer yandan bu kitabı okurken okuyorum ama düş mü görüyorum? diye içinde okuduğumuz satırları sorguluyoruz. Bir kitabın hayatını kurtardığı bir adamla karşılaşıyoruz. Belki de okuduğumuz kitaplar bu rezil dünyadan bizi kurtardığını hatırlatıyor bize yazar. Cevaplarını bulamadığımız sürece bu dünyanın bir boşluktan farkının kalmayacağını anlatmak isteyen
İhsan Oktay Anar
İhsan Oktay Anar
boşluğun peşine düşmüş bir karakter yaratmış. Düşler görmektense boşluğa tapan bu karakterin nasıl hayalkırıklığı yaşadığına şahit oluyoruz. Hiçlik diye bir şey olur mu hiç? Şahit olmaktan bahsetmişken, bunların dışında saf mutluluğun bu dünyaya şahit olduğumuzu söyleyen eser ne kadar haklı. Bu dünyanın şahidi biziz. Kötülükten başka ne gördük şu dünyada. Bilgiye değer veren insanın, bilmek için bir cesetle uğraşırken, bu uğraşı sonucu idam ediliyor. Bir ceset bilmek isteyen birinden korunuyor. Bilmek isteyen herkese örnek oluyor ve bilmek kötüdür algısı düşünceden düşünceye yayılıyor. Dilencilerin bir hazineyi talan etmesini hüzünlü gözlerle okuyoruz. Hazineyi almak yerine oradaki bilgiyi alsalar talan ettikleri altından daha fazlasını kazanabilirlerdi. Ama onlar bu bilgiyi yakmayı seçti. Böyle küçük mesajlar veren eserin en sevdiğim kısımlarından biri de yedi yıldır uyuyan bir adamın uyandığında sucuklu yumurta istemesi oldu :) ama belki de sucuklu yumurta benim düşünde vardır sadece? Çünkü bu incelemeyi yazdığımda karanlıkta kalan midem zil çalıyor. Görülen ve görülmeyen bütün düşler, bu karanlığın ta kendisi değil miydi?
Puslu Kıtalar Atlası
Puslu Kıtalar Atlasıİhsan Oktay Anar · İletişim Yayınları · 202048,1bin okunma
··
2 artı 1'leme
·
2.430 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.