Gönderi

"Evet, bütün yaptıkları bu kadar. Bir insan alıp kopyasını çıkarıyorlar. Gerçeğe uygun oluyor diye övünüyorlar. Ama, hayat ne oluyor? Eserlerinde o yok işte, dünyayı kavrayış, insanlığı gerçektenanlayış yok. Boş şeylerle övünüyorlar. Hırsızları, düşkün kızları, yolda yakalayıp hapse atar gibi edebiyata sokuyorlar! Nerede sanatkârın "gizli gözyaşları"[4] sadece kaba, zalim, alaycı bir gülüş! — İyi söyledin. Bu coşup taşan öfke, bu kötülüklere amansızca saldırış, alçalmış insanları kepaze ediş, işte asıl edebiyat budur. Oblomov birden parladı: — Hayır, hiç de değil! Hırsızı, düşmüş kadını, aldatılmış bir budalayı anlatın, anlatın ama insanı da unutmayın. Sizin için insan diye bir şey yok mu? Yalnız kafanızla yazmak istiyorsunuz. Düşünmek için kalpsiz olmak gerekir, sanıyorsunuz. Hayır, düşünmeyi besleyen sevgidir. Düşen adama el uzatın, mahvolan bir adamın haline ağlayın, onunla alay etmeyin. Sevin onu! Onda kendinizi görün ve ona kendinizmiş gibi bakın. Oblomov, tekrar kanepeye sakin sakin uzandı: — İşte o zaman yazdıklarınızı okurum, önünüzde eğilirim. Hırsızı, düşmüş kadını anlatıyorlar da insanı unutuyor veya anlatmıyorlar. Bu mudur sanat, bu mudur bulduğunuz büyük edebiyat? Kötülüğü, çamuru gösterin ama, rica ederim, buna edebiyat demeyin. — Ya! Demek hatırınız için tabiat tasvirleri yapalım, gülden, bülbülden, bir kış sabahının güzelliğinden söz edelim öyle mi? Çevremizde uğuldayan, kaynaşan hayatı görmeyelim... Biz yalnız toplumun fizyolojisini arıyoruz; şiirle, şarkı ile işimiz yok... — İnsanı, yalnız insanı anlatın bana, insanı sevin. Penkin coştu: — Faizciyi sevelim, softayı sevelim, budala veya hırsız memuru sevelim, değil mi? Laf mı bu? Edebiyatla uğraşmadığın belli! Hayır, bu adamları cezalandırmalı, toplumdan kovmalı..."
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.