Gönderi

Meşrutiyet bizde bir geçiş devridir. Onda köprü üstünde yapılan bir savaş seyrediyoruz; eskilerle yenilik isteyenlerin savaşı. İki taraf eşit kuvvetlere sahiptir. Eskiler din ve İslâm adına benliğimiz için değil, kuru kaideler adına savaşırlar. Ellerindeki, hayatla ilgisi olmayan kalıplardır; Aristo mantığının şekil verdiği kaidelerdir; insan idealini yerlere serdikten sonra kesecek kâfir kafası arayan kimselerdir, bel- den yukarıda insan tanımayan kin ve haset ahlâkıdır. Bunlar Batı'dan gelen her şeyi, her fikri frenk herzesi diye suçlandırırlar. Softa isyanları ile padişahı korkuturlar. Ulema sınıfının iştihalarıyla kazan kaldıran Yeniçerileri desteklerler. İslam'ı içinden kucaklayıp kurtarmak isteyen Efganlı Cemalettin gibi mücahidi ölüm tehditleri ile memleketten kaçırırlar. Onların karşısında yenilik isteyenler, bir bataktan sıyrılabilmek için Garb'ın kucağına atılanlardır. İnsanlığımızı kurtaracak ilmi, felsefeyi, hattâ ahlâkı orada ararlar. Bunlar, hocanın zehirli nefesinden kurtulmak için çırpınırlarken Garb'tan aldıkları şeyin ne olduğunu tahlil edip görebilecek halleri yoktur.Onun edebiyatını kopye ederler, onun felsefesini benimserler, onun rejim ve idare şekline can atarlar. Karşı tarafın, Batı'dan gelecek her şeyi küfür ve bidat eseri saymasına karşılık onlar, Garb'tan alınacak her şeyin bizi de kurtaracağını zannederler.Hocaların yüzyılların eseri olan düzmeciliğini İslâm'ın ruhculuğu sanarak onu çürütmek için İslâm'a saldırırlar. Ruhu tanımayan maddecilik felsefesini benimser ve yayarlar. Meşrutiyet neslinin çocukları derste henüz sarıklı hocadan teyemmümle misvak kullanma tarzını öğrenirlerken, sıra altında gizlice Buchner'in Madde ve Kuvvet tercümesini okuyarak elden ele dolaştırıyorlardı. Sonunda, eskilerin İslâm'ın ruhunu gerçekte bütün bütün kaybetmiş, aşk ile kalbe karşılık vermeyen köhne silâhları elbette kırılacaktı ve öyle oldu. Garb kalesine sığınan yenilik taraftarları üstünlüğü sağladı ve eskileri susturdular. Eskilerin ruhsuzluğu, yenilerin şuursuzluğuna zaferi sağlayan asıl sebeptir. Hocanın kararmış kalbi, Garb taklitçilerinin şuursuzca getirdikleri zehri deva sandırdı. Bizi bu derece körlükle kendimizden uzaklaştırıp Haçlıların ruhuna teslim eden, İslâm adına hayatımıza hâkim olan taassubun kahrıdır. Atılan her adımda buhrandan buhrana sürükleyen Garb taklitçiliğinin felâketini gören, gösteren bir Sait Halim Paşa'dan başka düşünür de çıkmadı.
Sayfa 42
·
74 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.