Gönderi

Bekleyen Ak Hocaya ezile büzüle: "Ak Hocam ezan şart mı?" diye sordu. "Şart!" "Okunduğunu duyduk, biliyoruz ya." "Bir de biz duyuralım." "İn cin yok ortalıkta. Dağ taş uykuda. Biz bizeyiz." "İyi dedin ya; uyuyan dağı taşı uyandıralım, ortalıkta olmadığını söylediğin ini cini çağıralım. Ezan Tanrının çağrısıdır, Tanrının çağrısını Tanrının yarattıklarına duyurmamak olur mu?" "Olmaz Ak Hocam, olmaz da.... nasıl desem bilmem ki, hani benim ses...? Ses denir mi soyhaya Allah bilir, uyandıralım dediğin dağı taşı öfkelendirmesin de. İni cini başımıza üşüştürmesin de. Söylemesi benden." Ak Hoca, Çerçinin Ak Hocayı gördüğü günden bu yana ilkin, gönül dolusu güldü. Kırın, gece yalnızlığının, uykuda bildikleri dağın taşın tenhalığında can bulmuş bir tatlı gülmeydi, doyuncaya kadar sürdü. Ezanı da kendi okudu; Çerçiyi eziyete sokmadı.
Sayfa 157Kitabı okudu
·
24 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.