Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

264 syf.
10/10 puan verdi
Pembe Prangalı Evimiz
Ergin çağına geldiği halde benliğindeki özgürlük ikileminin sancısını çeken günümüz modern kadını bu bunalımdan nasıl anlamlı bir varoluş pratiğine varır? Kitabın ana teması bu soru etrafında şekilleniyor ve yazarın kendi hayatından verdiği örneklerle hem müthiş bir özeleştiri, hem de çarpıcı bir itiraf niteliği taşıyor. “Keseli hayvanlar gibi, bir başkasını derisinin altında yaşamak isterdim. Emniyette olmayı, sıcak, bakılıp gözetliyor olmayı havadan hatta yaşamdan daha çok istiyorum. Beni şaşırtan bir olgu yeni değildi, oradaydı, uzun süredir benim bir parçamdı.” Bir yandan bugünün kazanımlarıyla kendi ayakları üstünde durmaya teşne, acarlıktan sakınmayan cesur yüreğinin sesiyle hayat yolundaki ilerleyişini sürdüren, bir yandan da -kendi içinde- bu ilerleyişin “ona göre olmadığı, fazla riskli ve tehditkâr olduğunu” söyleyen kötücül iç seslerin üstesinden gelmeye çalışan kadının yaşadığı çelişkili hezeyanları çok çok az insan böyle açık yüreklilikle yazabilirdi. İster evinden hiç çıkmamış olsun, ister kariyer sahibi, hatta kent soylu eğitimli kesim olsun, başkalarının bakımı ve gözetimi altında olmaya yönelik derin arzu ve özgürlüğe duyulan bastırılmış korkular sosyal sınıf ayrımı gözetmeden her kesimden kadının benliğine sirayet etmiş vaziyette.Bireyi özgürlük yerine, bağımlılığa iten bu süreci tersine çevirmek içinse önce meselenin altında gizlenen yargıları tespit etmek gerekiyor, sonrasına ise bu cinsiyetçi tutumları daha gerçekçi ve adil olanlarla ikame etmek kalıyor.. Çalışan Kadın
Bell Hooks
Bell Hooks
Feminizm Herkes İçindir
Feminizm Herkes İçindir
’de kapitalist sistem içerisinde yer eden çalışma olgusunun tek başına kadını özgürleştirmeye yetmeyeceğini, tam tersi çalışan kadınlar üzerindeki yükün -ev işleriyle alakalı görevlerin adaletsiz dağılımı sebebiyle- günden güne arttırdığından bahsetmişti.Bu, kadının ‘ekonomik olarak kendine yetebilen bir birey olmasının’ önemini değiştirmediği gibi, özgürleşme konusunun salt ekonomik yönden ele alınmasının eşitsizlik sorununu çözmekte yüzeysel kaçacağına ilişkin bir uyarıydı. Bunun için önce düşünsel dünyamızdaki paradigmaların değişmesi, eril tahakkümü içselleştiren genç dimağların bu kof yargılardan arınması, farkındalıklarının geliştirilmesi ile daha kökten değişimlerin yaşanması gerekir. Kız Çocuklarının Parkuru
Colette Dowling
Colette Dowling
1938 yılında Amerika’da doğar.Güçlü, otoriter bir babayla müşfik ve silik bir annenin kızıdır.Aynı zamanda bir profesör olan babasının otoritesi tüm ailesi gibi onun hayatında da tayin edici bir nitelik taşır.(Babanın bu baskın varlığına karşılık annesinin evdeki varlığı şaibelidir, evde ne cismi ne hükmü okunur).O dönemde hala güçlü olan kilise eğitimi ve baba tahakkümü Colette için sorumluluklarını tevdi ettiği iki önemli otorite figürü haline gelir...Baba ve kilise, onu “düşünme, karar verme” gibi külfetlerden alıkoyan iki kurtarıcı gibidir.(Zaten bu eylemler kadınlıkla da çok bağdaşmaz.Bunlar her zaman erk mekanizmaların tekelindedir.)İlerdeki yetişkin hayatındaki bu figürler onun tıkır tıkır işleyen kaçış planında başka rollere evrilecektir.(Onun hayat hikayesi, aslında istatiksel olarak erkeklerden daha erken konuşmaya başlayan, daha erken yürüyen kız çocuklarının doğuştan sahip oldukları potansiyellerinin nasıl aileleri tarafından adım adım güdük bırakıldığının hikayesi.Kız çocukları önde başladıkları bir parkurda, kasıtlı olarak geride tamamlıyorlar yarışı.) Gösterişli Hapishane Boşanmayla noktaladığı ilk evliliğinden sonra, çocuklarının bakımını tek başına üstlenen bu eğitimli kadın, bir süre mesleğiyle alakalı makaleler yazarak hayatını idame ettirir, ta ki ikinci evliliğiyle kırsala yerleşip, kendini şaşılası bir atalete teslim edene dek.Evini bir erkekle paylaşmaya başladığı anda, maddi tüm sorumluluğu partnerinin başına atmış, hayatla ilgili tüm gayesi kaybolmuş, yazma motivasyonu rafa kalkmıştır.Günde birkaç saat yazı yazma rutinini ona yarar sağlamayan angarya işlerle değiştirir.Parlak duvar kağıtları, yumuşak tüyler, lezzetli yemekler...Hatta daha da ileri giderek ev işlerinden arta kalan vakitlerde eşinin yazılarını daktilo eder.Ev kadınlığı rolüne, bir de yardımcılık eklenir! Üstelik bu durumdan hiç rahatsız olmaz. Kendine gösterişli bir hapishane inşa eder, ve içine gizlenir. Uyanış Bell Hooks’un da altını çizmiş olduğu gibi “Özgürlük” için sadece ekonomik dayanaklar tek başına yeterli olmaz.Mecbur olduğu için çalışan, içte içe “erkeğin ona bakmakla yükümlü olduğunu” düşünen bir kadın, bulduğu en ufak bir sahte konfor alanında kendini dış dünyadan soyutlayacak, kendini Sindrella gibi korunaklı evinin içine gömecektir.Colette, eşinin bir ‘erkek’ olarak daha çok risk alması gerektiğini düşünmüş, kendi hayatından sorumlu olmanın stresini, tekinsiz bir güvenceye yeğ tutmuştur.İç dünyasındaki uzun çatışmalardan sonra, kendisiyle olan ilişkisi gibi eşiyle olan ilişkisinin de çarpıtıldığını görür.Kökeni çocukluğa kadar giden bu durumun asıl sebebi bana göre toplumsal cinsiyet rollerinin -ne yazik ki- bireyler tarafından bizzat içselleştirilmiş olması.Kendini korunmaya muhtaç zayıf bir mahluk olarak gören Colette, çocukluğunda onun yerine karar verebilen kilise ve baba rolüne, bu sefer eşini koyar.Bağımsızlığı tam olarak ayak uyduramayan bu kadın için de evlilik son derece kullanışlı bir kılıf olur. Şu bir gerçek ki cinsiyetçi dinamiklerle benliği şekillenen hiçbir kadın kolayca bağımlılık ve bağımsızlık arasında bir seçim yapamaz.Colette için de zor ve yıpratıcı bir süreç oluyor bu. Vâkıâ özgürlük bilinci, her şeyden evvel insanın kendisine dürüst olmasını gerektirir. Ve kendi potansiyelini gerçekleştirmeyi kafasına koymuş biri için bu oldukça elzemdir.Bir bağımlılığı ortadan kaldırmak istiyorsak, onun mahiyetini kavramakla başlanmalı işe. Çünkü “öze” inmek vakit alır, yüzleşmek ise bir hayli cesaret ister. Neyse ki Colette bu cesareti, son derece çekincesiz bir şekilde gösteriyor, uzun süren iç hesaplaşmalarının neticesinde bunları yazarak, aynı sürüncemeleri yaşayan kadınlardan bunları aşmalarında ne kadar yardımcı olduğuyla alakalı binlerce mektup alıyor.Gözyaşları içinde okuduğu her mektup, özgürlüğe çiçeklenen kadınların dayanışma ruhunun ne kadar önemli olduğunu bizlere bir kere daha gösteriyor! Hiçbir feminist etik, kadınları içine doğdukları hayat standartlarından dolayı ötekileştirmez, ve onları asla küçük görmez, buna içimize ekilmiş korku tohumları da dahil.Bizler, kadınlar olarak dünyaya geldiğimiz toplumun tüm açıklarını kapatmaya, hayat standartlarımızı tümden değiştirmeye muktedir bireyler olmayabiliriz. Gayemiz; korkularından arınmış bireyler haline gelmemiz için “bilinç” duvarımızı olabildiğince yükseltmek.Şartlar değişime ne kadar direnirse dirensin, aklımızın ipleri daima bizim tekelimizde. “İsterseniz kitaplıklarınıza kilit vurun; ama zihnimin özgürlüğüne vurabileceğiniz ne bir kilit var ne de sürgü, ne de kapatabileceğiniz bir kapı.”
Virginia Woolf
Virginia Woolf
Keyifli okumalar,
Sindrella Kompleksi
Sindrella KompleksiColette Dowling · Afrika Yayınları · 2020665 okunma
··
3.026 görüntüleme
Pluviofil okurunun profil resmi
Emeğinize sağlık çok güzel bir inceleme olmuş. Kadının kendi kazanımı olmadığında daha sorumsuz davrandığı, emek vermediği kazançları rahat bir şekilde harcadığını düşünüyorum. Her kadın az da olsa kendi kazancını sağlamalı, tabii ki ev içi emek neticesinde, ona maddi olanak sağlanması gerekiyor ama yine de kendi ayakları üzerinde olmasa da parmakları üzerinde durmasını öğrenmesi lazım. Bir işe yaramak, az da olsa kendi gelirini sağlamak, erkeğin maddi konforundan (gerçi şu dönemde bu konfor pek mevcut değil ama) uzaklaşmak müthiş özgüven sağlıyor. Her kadının bir becerisi olduğunu, maddi konularda da bu becerilerini ortaya dökeceklerini düşünüyorum. Zor günler geldiğinde, iş başa düştüğünde değil asıl olan rahat zamanlarda bunu yapmak ama.
Bertha Mason okurunun profil resmi
Çok teşekkür ediyorum öncelikle.Bence de kadınlar ekonomik darboğaz onları buna mecbur bıraktığı için değil, kendi hayatlarının sorumluluğunu taşımak adına doğrusu bu olduğu için çalışmalılar.Kazancı bize ait olmayan bir gelirde hak iddia etmek da onurlu değil.Çalışma konusu toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin alt başlıklarından sadece biri.Farkındalık oluşturmanın dayanışmayı yayacağını düşündüğüm için bu kitapları eklemiştim listeme.İyi ki de eklemişim.🌸
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.