Gönderi

Araplar ise Türkleri kıskanıyorlardı, çünkü nüfus bakı-mından Türklerden kalabalık olmalarına rağmen onların sahip olduğu ayrıcalıklara sahip değillerdi. Diğer yandan Türkler, Arapların devlete karşı vazifelerini yeterince yerine getirmediklerini ve bu yüzden kendilerine her bakım denk sayılamayacaklarını düşünüyorlardı. Birçok Arap ülkesinde mecburi askerlik hizmeti yoktu. Tam tersine devlet buralardaki halkı yola getirmek için asker sevk etmek zorunda kalıyordu. Araplarla Türkler arasındaki bu çekişme azalacağına devlet zayıfladıkça artıyor ve birçok olayda ortaya çıkıyordu. Fakat iki taraf arasında kötülük volkanının patlamasına tek engel din birliğinin dağılmasından duyulan endişeydi. Ne var ki İngilizler Birinci Dünya Savaşı öncesinde birçok Arap gencini yanlarına çekmeyi başarmışlardı. Kimisine şahsi menfaat sağlamışlar, kimini ikna yoluyla yanlarına almışlardı. Tek isteklerinin, Abbasîler veya Emevîler gibi bir Arap devletini yeniden kurmak olduğuna Arapları inandırmışlardı. Arapların eski itibarlarını kazanmaları ve Türkler tarafından kötü yönetilerek imarına özen gösterilmeyen ülkelerinin yeniden inşası için yardım edeceklerini söylemişlerdi. Böylece Araplar arasında devletten ayrılmaya samimiyetle inanan ve ilk fırsatta bunu gerçekleştirmek isteyen hatırı sayılır bir grup oluşmuştu. Bunların Arapların çoğunluğunu teşkil ettiğini söylemeye imkân yoktur. Hatta aklı başında Araplar, Araplarla Türkler arasında meydana gelecek bir ayrılığın, kendi ülkelerinin batı hâkimiyetine geçmesiyle sonuçlanacağını anlamışlardı. Yabancı yöneti-minden korktukları ve iki kötülük içinde daha katlanılabilir olanı tercih ettikleri için bu kişiler, Osmanlı Devleti yönetimi içinde kalmayı tercih ediyorlardı.
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.