Gönderi

Yapılı olan öteki kamu otoritesi, bir direnme görmemenin hayalkırıklığıyla yüzünü buruşturuyor. öte yandan bende bir suç belirtisi arıyorlar belli ki, ama öyle, üstünkörü bakışlarla, bu ne berbat ağız kokusu, bu ne kirlenmiş palto, çamurlu pabuçlar, alkolün yıprattığı yorgun yüz, kınar gözler der gibi. Aslında suçlu olduğum belli oluyor her halimden, bunu ben de bal gibi biliyorum, o yüzden polislere bir şeyler önersem, meselâ İstanbulum'u ve çocukluğumdan beri kimsenin yerini bilmediği mercan kayalıklarımı teklif etsem diyorum içimden, gözlerimin kınayan bakışlarını biraz yumuşatarak. Kalk bakalım babalık diyen ilk polis durumu hemen anlıyor, yapılı otoriteye kısa bir bakış atıyor. Sonra cebinden telefonunu çıkarıp parmağıyla birkaç işlem yapıyor ve burnuma doğru uzatıp, bu sen misin diye soruyor. Ekranda önce olanca güzelliği ve sadeliğiyle bankımı, kıvrımlı döküm ayağını, giderek daralan parlak oturağın ve arkalığın ahşaplarını görüyorum. Ayağın dibinde çul gibi atılmış bir şey, bir karartı var. Kıvrılmış bir insan. Korkutucu bir mücrim. Hakkında henüz bir sav, kamu tarafından tarihin herhangi bir köşesinden bulunup buluşturulmuş suç isnadı yoksa da, sabaha doğru alacakaranlıkta bir bankın dibine kıvrılmış insan karartısı, en azından suçlu adayıdır. Kamu otoritesine ve kalender arkadaşına, meramlarını pek güzel anlattıklarını, sözcüklerin bazılarını birkaç kez tekrarlayarak, yani bir topluluğa konuşurken yaptığım gibi, vurgulamak için olayı, genellikle yaparız ya, öyle kalabalık bir biçimde anlatıyorum. Kişilerle konuşurken, örneğin Dicle'yle, yalın konuşurum. Hattâ Nâlan'la daha da yalın ve kimi sözcükleri yarım konuşurum. Üşengeç bir günümdeysem, harfleri bile yarım bıraktığım olur. Diyelim v harfinin sadece sol kuyruğunu şöyle ağzımın içinde dolaştırırım, o kadar. Anlaşır iki kişi. Hiç mi hiç sorun olmaz. Ama kitle şedde ister. Kamu da.
Sayfa 58 - Sislerin ArasıKitabı okudu
·
12 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.