1502.
İnsanların anlayabileceği, kavrayabileceği, takip edebileceğinden
çok daha fazla gelişme yaşanmaktadır; sadece bu on yıl içinde,
bundan önceki bin yıldakinden fazla keşif yapılmıştır.
Birbiri peşi sıra gemiler çıkmaktadır limanlardan ve
her biri yeni haberlerle dönmektedir.
Sanki dünyayı saran masalsı sis perdesi kalkmıştır.
İster kuzeyde, ister güneyde olsun gemilerin burnu
batıya çevrilir çevrilmez karalar, adalar çıkmaktadır ortaya;
Azizler Takvimi’nde bu adalara vermeye yetecek sayıda isim yoktur.
Amiral Kolomb bunların yalnızca bin tanesini kendisinin keşfettiğini,
“Cennet’ten doğan ırmaklar” gördüğünü iddia etmektedir.
Garip ki ne garip!
Nasıl olur da eski bilginler ve Araplar, Hint kıyılarındaki
bu adalardan, bu şaşırtıcı ülkelerden haberdar değildir?
Marco Polo neden onlardan hiç bahsetmemiştir?
Üstelik Polo’nun Cipango ve Quanzhou hakkında anlattıkları,
Amiral’in bulduklarından ne kadar da farklıdır!
Tüm bunlar öylesine kafa karıştırıcı, çelişkili ve giz doludur ki,
insanlar batıdaki bu adalar hakkında neye inanacaklarını bilemez.
Dünyanın etrafı gerçekten dolaşılmış, Kolomb gerçekten de
iddia ettiği gibi Ganj’a, doğudan yelken açan Vasco da Gama’yla
neredeyse karşılaşabileceği kadar yaklaşmış mıdır?
Yerküre düşünüldüğünden daha mı küçüktür, daha mı büyüktür?
Alman matbaacılar kitaplara ulaşmayı o kadar kolaylaştırdı ki,
hadi artık biri gelsin de şu mucizeleri açıklasın!
Bilginler, denizciler, tüccarlar, asiller merakla bekliyorlar;
tüm Avrupa merak içinde. Bütün bu keşiflerden sonra insanlık
gerçekte neyi keşfettiğini bilmek istiyor artık.
Yüzyılın en önemli olayı gerçekleştirilmiş; herkesin hissettiği bu,
geriye bir tek onu anlamlandırmak ve yorumlamak kalmış.