Gönderi

Bunlardan o kadar çok var ki...
Nidai denilen yeni kumandan, edindiği şiddet eğilimini sonradan gördüğü ve öğrendikleriyle bir hayli geliştirmiş, şiddeti sevmiş, tam bir gönüllü işkenceciydi. Yaptığı işten haz duyan, yaptığı bu insanlık suçu eylemlerin, kendisine ve ülkesine bir yararı olduğunu sanan korkunç birisiydi. Sanki göğsünde taşıdığı bir insan yüreği değildi. İnsan olana, insanım diyene bu yaptıklarının hiçbirisi yakışmazdı. Zavallı, eli kolu ve hatta çoğu zaman gözleri bağlı, çırılçıplak insanlara en ağır, en akla gelmedik işkenceleri yapmak, onların sessiz kalın duvarlarda yankılanan çığlıklarını şehvetli bir zevkle dinlemek hangi insanım diyen canlıya yakışırdı ki? Hele ki de mertçe bir savaş için yetiştirilen, subay rütbesine yükselmiş bir askerin böyle kirli, böyle pis ve böyle insanlık dışı eylemlerin içinde olması vahimden de öte bir şey. Hayatın amacının ne olduğunu, niçin yaşadığını, insan gibi yaşamanın ne demek olduğunu acaba kendi kendine hiç sormuş mudur Nidai Bey? Hiç zannetmiyorum. Ruhlarındaki zorbalık ateşine yenik düşmüş bu tip insanların toplum içinde onurlu bir insan olmaları, yaptıklarından pişmanlık ve utanç duyarak normal yaşam içerisinde yer edinmeleri imkânsız gibi bir şeydir.
Sayfa 65 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
·
23 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.