Gönderi

Yıllar yılları takip etti, devir değişti, halk değişti: “Dinya bû hikûmet, Kurmancî rabû.” (Dünya hükümet oldu, Kürtlük kalktı.) Artık Cumhuriyet teşkilatlanıyordu. Yeni nahiye, kaza ve vila­yetler kuruluyordu. Köylere serbestçe jandarma, tahsildar ve di­ğer memurlar gelebiliyordu. Üstelik bu sefer de, daha önce gire­medikleri yerlere zulüm yapıyorlardı. Köy bizimdi, babam yoktu ve ailede köyü temsil edecek erkek de olmadığından, annem kö­yün muhtarlığını da yapıyordu. Ama ne köyde, ne de bölgede tek kelime Türkçe bilen adam vardı. Tahsildarlar yerli oldukları için onlarla anlaşmak kolaydı. Fakat jandarma gelince felaket başlar­dı. Ne istediklerini bir türlü anlayamıyorduk; tavuk mu, yumur­ta mı, kuzu mu, para mı veya karakolları için odun mu istiyorlar­dı, bilemiyorduk. Bilmeyince de köylü dayak ve küfür yiyordu. İstedikleri her şeyi vermeye razıydık ve adet böyleydi; hükümet budur zannediyorduk. Ama bu dil meselesi bizi perişan ediyor­du. Hele annem mahvoluyordu. Sırf jandarmanın ne istediğini anlamak için beni okula gönderip Türkçe öğrenmemi istiyordu.
·
74 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.