Evrim mi, D'evrim mi? :?MEB'in radikal bir kararla "Evrim Teorisi"ni müfredatından çıkarttığı bir dönemde bu teorinin romanını okuyor olmam tamamıyla bir tesadüf ancak bu teori ve dolayısıyla romana dair bir inceleme yazmak ise tamamen benim hür bir seçimim. (Bu minvalde de bir cesaret örneği. )
...
Eser, Evrim teorisinin henüz bilimsel zeminden yoksun olduğu dolayısıyla bilimsel teori olmaktan ziyade bir din gibi inançlar ile desteklendiği bir dönemde Jack London tarafından yaratılmış bir roman. Eserin "Adem öncesi" diye isimlendirilmesi, sanıyorum okuyucunun "hangi dönem romanlaştırılmış?" sorusuna peşinen bir cevap niteliği taşıyor. Ancak dikkat buyurun bu dönem, tamamıyla elde somut verilerin çok az olduğu bir dönemde Jack London tarafından yaratılmış. Yani bilimsel verilerden çok Jack Landon'un -belki de modern dönemdeki olaylardan soyutlama yaparak- yarattığı bir hikayeden bahsediyoruz. Dolayısıyla bu yaratım, daha sonra keşfedilen bilimsel gerçeklerle de uyuşuyorsa -ki uyuşuyor- Jack Landon'un sanatçılığı karşısında hayran olmamak elde değil. Bu yüzden eserin edebi yönden zirve olduğunu peşinen ifade ediyor ve ben, sadece bu haseple kendisini 10 üzerinden 10 puan ile değerlendiriyorum.
Jack london'un anlatım kabiliyetini, üslubunu vs övmeyi de artık kendisine bir hakaret sayıyorum. Zira buna ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. Bu yüzden bu bahsi burada sonlandırıyorum.
...
Gelelim evrim teorisine ve onun antitezi gibi sunulan yaradılış teorisine.
Aslında bu iki konu iki başlıkla geçiştirilebilecek kadar sığ değil. Zira evrim'in failsiz (tanrısız) tesadüfi gerçekleştiğini savunan teorisyenleri olduğu gibi en kötü ihtimalle başlangıcı için bir tanrıya ihtiyaç duyduğunu savunan (deist tasavvur) savunucuları da var. Hatta uzlaşmacı teist savunucuları da (Darwin dahi bu sınıftan sayılabilir.) Bu bağlamda evrimi daha kabul gören, adaptasyon, doğal seçilim gibi temel ilkeleri öncül kabul eden tanrıtanımaz düşünürleri üzerinden okuyalım istiyorum.
Yaradılış teorisini ise -ki bunun bir teori olup olmadığı tartışılır- "Tanrı'nın insanı bugünkü şekliyle var ederek dünyaya gönderdiği ve öncesinde bir gelişim evresi olmadığı" ön kabulünden hareketle insan tasavvuru geliştiren anlayışla okuyalım istiyorum. Çünkü dinlerin ortodoks dişüncesi genelde bu şekilde. Ancak bundan önce insanın bedensel tekamül ile geliştiğini savunan müslüman düşünürlerin olduğunu da belirtelim. Zira bu alimler, adaptasyon dediğimiz temel ilkeyi de keşfedip dini düşüncelerinde adaptasyonu bir öncül kabul ederek kullanmışlardır. Üstelik bunu da Darwin'den çok önce yapmışlardır. Bu yüzden anmaya değer olduklarını düşünüyorum. (Detaylı bilgi için bkz. "Câhız" TDV maddesi.)
.
Evrim teorisi, insanın bugün gerçekleştirdiği ancak anlamsız gibi görünen bir çok hazır davranış kalıbına bir cevap sunmakla birlikte sosyal kabullere, inançlara vs. de anlam sunmaktadır. Bu yüzden insan psikolojisi, sosyolojisi, aksiyolojisi gibi bir çok sosyal bilimsel alanda temel kabul edilerek kullanılıyor. Hatta sistematik olarak Evrim teoisi oluşturulmadan evvel İbn Haldun gibi organizmacı müslüman sosyologlar dahi, toplum ve devlet davranışlarını anlamlandırırken evrim teorisinden ziyadesiyle istifade etmişlerdir.
Özellikle bilimsel gelişmeler ve keşfedilen ilkel canlı fosilleriyle evrim teorisi her geçen gün güçlenirken ilk ortaya atıldığı "din olmaklık" özelliğinden de zamanla kurtuluyor. Diğer yandan bu konuda, kendisini yargılamanın çok da doğru olduğunu düşünmüyorum. Zira her fikir, doğduğu anda din gibi hareket eder. Kuşatıcıdır ve her soruya cevap vermeye çalışır. Evrim teorisi de bu gelişim aşamasından geçti ve bugün bu evreyi geçti. Zira artık dinin her bahiste hunharca kullandığı joker cevabı olan "çünkü Tanrı öyle istedi!" cevabının karşısında daha sistemli ve kanıtlanabilir cevaplarla alternatif sunuyor.
Bugün dindarlardan Evrim'in bu açıklayıcı ve yargılayıcı olmayan tarafını keşfedenler, onunla uzlaşma yoluna giderek "evrim, aslında yaradılışın nasıl olduğunu açıklıyor" diyenler çıkmaya başladı. Neticede bu dindarlar, geliştirmiş oldukları bu tasavvurla tanrının, insanı daha fazla kendi haline bıraktığı sonucuna da vardılar. (Külli-Cüz'i irade konusu- Yeni İlm-i Kelam). Böylece mezkur düşünce tarzını benimseyen dindarlar, dünyanın şuan içinde yaşadığı çağdaş ekol olan postmodern paradigmaya da adapte olmayı başardılar. (Ben de bu görüşe yakınım.)
Ancak bunca bilimsel gelişmeye rağmen, evrim teorisini "kutsal kitabımızda yazmıyor. Tanrı, bu kadar yaşamın içinden soyutlanmış değildir" gibi argümanlarla reddeden dini gruplar da var. Hatta Ortodoks yani çoğunluk bu görüşte. Onların bilime ve dolayısıyla evrim teorisini bu kadar pozitif bir muhalefet gerçekleştirmesini, modern/marksist çağın inançlarına ve dolayısıyla değerlerine saldırmış olmalasına karşı geliştirdikleri doğal nefret refleksine bağlıyorum. Ancak bu düşüncemi değiştirmeye de hazırım. Tabi tartışmayı makul bir diyalektikte yürütmek koşuluyla...
....
Gelelim eserin okuyucuya sağlayacağı faydaya.
Aslında bu konuda yukarıda çok fazla spoiler verdim. Ancak daha detaylı bir açıklama sunmak için yeniden başlık açıyorum.
Malum psikoloji (özellikle psikanaliz) kolektif/genetik bilinç altından (dışından) bahsediyor. Burası insan davranışlarını yöneten insanın (tabiri caiz ise) iç benliği. Dolayısıyla insan bilinç altında ne taşırsa, karakteri de o oluyor. Bu yüzden insan için bilinç altı hayati bir öneme sahip.
Peki o halde buraya nasıl ulaşabiliriz? Burayı nasıl bilebiliriz?
Elbette insanın /insanlığın yaşantılarının tamamının bilgisine sahip olarak. Tarih, hatta tarih öncesinde yapıp ettiklerini bilerek. Dikkat buyurun davranışlarının sebebini bilmesi insanın bilişsel olarak daha da gelişmesi demek. Bu yüzden dinin "mitolojik hikayeleri" karşısında evrimin ispatlanmış somut gerçeklikleri daha bir değerli hale geliyor. Zira dinin maksadı bu minvalde bir teskin iken (ki psikolojik olarak faydalı olmakla birlikte bilişsel gelişime etkisi çok yoktur) evrim bu konuda daha fazla anlamlandırıcı ve sorgulatıcı bir işlev görüyor.
Dolayısıyla insanın bilinç altının oluşmaya başladığı bu dönemleri okumak (yani eseri okumak), bugün anlamsız gibi görünen toplumsal ve bireysel bir çok davranışı daha makul bir şekilde anlamlandırmaya imkan sağlıyor. Bu yüzden eseri ziyadesiyle faydalı buluyor ve bu sebeple de bütün kitap severlere muhakkak öneriyorum.