Türkiye'ye has bazı özelliklerin de göz ardı edilmemesi gereklidir. Bunların başında, muhafazakârlığın her şeyden önce dinle eklemlenmiş olması, bunun da ister istemez 1910 ve 1920'lerde Türkiye'nin islamlaştırılmasını -ve dolayısıyla Türkleştirilmesini- sorgulamayı imkansız bırakması, hem de Aleviliği radikal bir şekilde dıştalaması gelmektedir. Popülizme siyasi/seçimsel yatırım da, kaçınılmaz olarak "asli kitle" olarak tanımlanan Türk-Sünni kitlenin öne çıkarılmasını, bu ikili tanıma denk düşmeyen kategorilerin milletin kendilerine karşı birleşmesi gereken tehdit unsurları olarak algılanmasında beraberinde getirmektedir.