Gönderi

Düşünmemek için kendisiyle kavga etmenin, ruhundan kasveti, aklından hatıraları kovmaya çalışmanın beyhude bir çaba olduğunu fark etmişti. Oysa savaşmaktan vazgeçip, yaşadığı her şeyi acısıyla ve tatlısıyla, hülyasıyla ve kâbusuyla düşünmeye başladığı andan itibaren, korktuğu şeyler ehlileşmeye başlamış, bir süre sonra da korku olmaktan çıkma yoluna girmişlerdi. Düşündükçe, ama gerçekten, hakkını vererek ve korkmadan düşündükçe yeniden hissetmeye de başlamıştı ve acı çekmemek için ruhunu nasıl kötürüm bıraktığını anlamıştı. Nasıl gece günün bir parçasıysa, acı, keder ve kasvet de yüreğin bir parçasıydı ve bunları kesip atmaya çalışmak insanı huzura kavuşturmuyor, tam tersine ruhun sakat kalmasına ve hissizleşmesine neden oluyordu. Düşünmek, olanları ve olmuş olabilecekleri düşünmek, hâlâ tarifi imkânsız bir acı veriyordu yüreğine ama, eskisi gibi kendisini cansız bir bedenden ibaretmiş gibi de hissetmiyordu. Karanlık bir hiçlikte yaşamak gibi değildi. Genzinde buruk da olsa bir tat bırakıyordu en azından, buram buram özlem kokuyordu ve gözyaşlarından meyveler veriyordu.
Sayfa 228
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.