*Kitapla ilgili bilgi içerir.
V. Woolf ‘Kadınlar ve Yazın’ üzerine kendisinden istenen konuşma için nehir kıyısında düşünürken kadının yazabilmesi için kadının parası ve kendine ait bir odası olması gerektiği görüşünü ele almaya karar verir. Bu karara varma aşamalarını sunacağını, dudaklarından yalanlar döküleceğini, ama bunların arasına karışmış gerçekler olabileceğini, bu gerçekleri çıkarıp, saklanmaya değer yanlarına karar vermelerini ya da saklanmaya değer bir yan yoksa çöp sepetine atıp, unutmalarını söyler.
Önce kadınların yazın dünyasında olmamalarının, neden içlerinden bir Shakespare çıkmadığının açıklamalarını yapıyor: İngiltere’de kadınların kütüphanelere bir refakatçi ya da dekan tarafından bir tavsiye mektubu olmadan alınmadığını, erkeklerin istedikleri şekilde kullanabilecekleri bir servete sahip olduklarını, kendi büyük annelerinin ve annelerinin neden servet sahibi olmadıklarını, kadınların servetleri olsa bile kullanmalarında söz sahibi olmadıklarını eğer öyle olsaydı arkadaşıyla şu anda yaptığı konuşmanın konusu arkeoloji, botanik, matematik, antropoloji, fizik ya da coğrafya konuşuyor olacağını, kendi cinsiyetlerinin kullanımına düzenleyecekleri burslar, ödüller, öğretim üyelikleri oluşturup, araştırma yapıyor ya da yazıyor olabilirlerdi.
“Neden cinsiyetlerden biri öylesine varlıklı, öbürü ise yoksuldu? Yoksulluğun kurmaca yazın üzerindeki etkisi neydi? Sanat yapıtlarının ortaya çıkmasında gerekli koşullar nelerdir?” diye sorar, yanıtlarını kitaplardan araştırarak bulmaya çalışır ancak daha da çok kafası karışır çünkü kadınlar üzerine bir yılda yazılmış o kadar çok kitap vardır ki. Erkekler tarafından yazılan tüm kitaplarda bunun yanıtını bulamaz. Karşılaştığı bilgilerden bazıları: İngiliz şairi Alexsandr Pope’nin düşüncesi“Çoğu kadın kişilikten yoksundur.”, kadınlar eğitilebilir mi eğitilemez mi, ruhları var mı yok mu, Napolyon eğitilemeyeceklerini söylüyordu, Goethe kadınlara hayrandı, Mussolini nefret ediyordu vb. Onu en çok öfkelendiren anıtsal yapıtı Dişil Cinsin Ussal, Tinsel ve Bedensel Zayıflığı’nı yazmakta olan Profesör X’in kadınların, ussal, tinsel ve bedensel zayıflığını belirten görüşüydü. Ona göre profesör kadınlara öfke duyuyordu, kitap gerçeğin beyaz ışığında değil, duyguların kırmızı ışığında yazılmıştı. Kadınlara duyulan öfkenin nedenlerini anlamaya çalışır.
Elizabeth döneminden başlayarak kadınların içinde bulundukları koşullardan bahseder. Evli kocanın kadını dövmesi yasal hakkıydı, yüksek sınıflarda olduğu gibi aşağı sınıflarda da bu utanç duyulmadan uygulanırdı. Evlilikler beşik kertmesi olarak çocukluktan çıkar çıkmaz yapılırdı. Karşı çıkan kız çocuk kilitlenip, dövülürdü ve bu toplumun tepkisini çekmezdi. Gerçek hayatta yaşanan bu iken erkeklerin kurmaca yazınlarında ise kadının erkekle eşit konumda olduğu önemli kişiliklere sahip olduğu görülüyordu. Bir kadının Shakespear’in kardeşi olup onun gibi yaratıcı yazma yeteneğine sahip olsa bile o koşullarda yazar olamayacağını kurguladığı hikâyeyle bu düşüncesini destekler.
Bazı kadınlar her şeye rağmen yazabilmişlerdir. Örn. soyluluğu ve anlayışlı eşi nedeniyle şiir yazma fırsatı bulabilmiş Lady Winchilsea. Ancak diğer erkek şairlerin alay ve küçümseme sözlerine hedef olur. Yazma meraklısı bir mavi çoraplı (kadınların kurtuluşu hareketine inanmış kadınlar için söylenen söz) denir. Yazdığı şiirlerine yansır duyguları. “ Yazık! Kalemini deneyen bir kadın/Ne kadar kibirli bir yaratık sayılır,/Bu hatayı hiçbir erdem gidermez /Kendi cinsimize ve doğamıza karşı geldiğimiz söylenir”
19. yüzyılda yazılmış kitapları inceler. Charlotte Brontë’nin yazdıklarında kadının uzak şehirlere gidip farklı insanları tanıma, gezme, gözlemleme deneyimlerinden yoksun oluşunun serzenişlerini duyumsar. Bu yüzden yazarlık dehasını eksiksiz ve bütünüyle dile getiremeyeceğini anlar. O dönemde yazılanlar evlerinin oturma odasında, birkaç desteden fazla kâğıt alamayacak denli yoksul kadınlar tarafından yazılmıştır.
V. Woolf kadın yazarların biçemleri, ölçütleri, yazarların kendi cinsiyetlerinin yazındaki etkisi üzerinde duruyor özellikle kadınların kendilerine özgü yazabilmelerinin önemini vurguluyor. Yazılarında dürüst olmalarını ne yazacakları konusunda sınırlamalar getiren ataerkil düzenin eleştirilerilerine karşı çıkmalarını istiyor. Örnek olarak Jane Austen ve Emily Brontë’yi gösterir. “Bu, onların övünülecek başarılarından biri, belki de en kusursuz olanıdır. Erkekler gibi değil kadınlar gibi yazmışlardır.” Yalnız bu söylemden kadınların sadece kadın, erkeklerin de aynı şekilde sadece erkek olarak yazmaları sonucu çıkarılmamalı. Yazar bu konuda her iki cinse de aklın hem eril hem de kadın tarafıyla eşit olarak yazmalarını öğütlüyor. Tolstoy, Shakespear, Proust’u örnek gösteriyor.
Son bölümde kişinin olduğu gibi görünmesini, kendileri ve iyi bir dünya için durmaksızın yazmalarını kadınlara söyler.
V. Woolf’un bu çalışması kadınların yazmaları önündeki engelleri anlatmakla kalmıyor yüzyıllardır erkek egemen toplumda ezilen, hakları elinden alınarak kısıtlanıp korunmaya muhtaç duruma getirilmesini de anlatıyor. Günümüzde de evrensel ve güncel olma özelliğini koruyor, bu yönüyle de önemli bir eser. Çünkü ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde kadınlar hâlâ anlatılan şeyleri yaşamaktadırlar. Kadınların eve kapatılarak, sadece ev ve çocuklarıyla ilgilenip, kendi iç dünyalarını geliştiren başka uğraşlarla uğramaması için baskı altına alınmışlardır. Kendileri bile erkeklerin dikte ettiği ussal, duygusal ve bedensel yönden erkeklerden aşağı ve korunmaya muhtaç olduğuna inanmışlardır. Kadının kendisine ait bir odanın kapısını açabilmesi için hakları için yüzyıllardır sürdürdüğü mücadeleye devam etmesi, kazanımlarını koruması, bilinçlenmesi, okuması, çalışması gerekiyor. Kendilerini toplumun dışına atan her uygulamaya özgürlükmüş gibi sunulan kişiliğini aşağılayan koruma adı altında sunulan esarete karşı çıkıp toplumda erkeğin yanında varolma mücadelesinin içinde olmalıdır.
Kitapta söz edilen kadın yazarlar Jane Austen ve Emily Brontë, Charlotte Brontë, George Eliot takma adıyla yazan Mary Anne ilgimi çekti, kitaplarını okumayı istiyorum. Romana yenilik kazandırdığı söylenen bilinç akış tekniğini uygulayan Woolf’un anlattıkları ve anlatımı oldukça etkileyiciydi. Anlamlandırmaya yönelten, düşündüren, sorgulatan, farkındalık yaratan bir kitap.
İyi okumalar…