Gönderi

En ufaktan bir örnek vereyim: Hoşlandığı meyvelerden birini eline alan o türlü kimse ondan gelecek hazzı, lezzeti ancak onu yemekte bulur. Öbürleriyse onu eline aldığı gibi o meyve eğer çilekse önce onun kokusuna hayran olmakla başlayıp rengine, şekline, o çileği oluşturan maddelerin meydana gelişine, içindeki ince liflere, buzlu gibi duran doğal cilasına bakar bakar da hayranlığı artar. O çileğin tadından başka görünüşünden de zevk alır, güzel kokusundan da haz alır. Bunların yalnız mideleri yararlanmaz, o seyirden, o hayranlıktan fikirleri de manevi açıdan yararlanır. Bu da ruhani beslenmeleridir. Bu beslenmeye onlar müpteladırlar, mecburdurlar. O hayranlık, o inceleme, o derin düşünme onları o ellerindeki meyvenin renginden, kokusundan, lezzetinden daha ilerilere götürür. Fikir derece derece, katman katman yükselir, araştırma ve incelemelere varır. Bir çilek ya da bir armut ya da bir salkım onlara işler açar. Fikirleri yükseldikçe yükselir. Onun yaradılışını düşündürür, Yaratanına hayran eder. Önceden başlayan bu hayranlık büyür. Daha önce söylediğim kimseler aldıkları lezzetten dolayı ancak kilercilerine, hizmetkârlarına aferin bağışlayabildikleri yerde bunlar Yaradanlarını, evet o meyve gibi kendilerinin Yaradan'ı olan Allah'ı devamlı söylerler, o meyve uzun süre ellerinde kalır. Sanki onu yemeye, çiğnemeye kıyamazlar. Bu yönüyle onlar, onu yemeden önce bile ondan haz ve zevk alır, lezzet bulurlar. O düşünüş, o inceleme, o hayranlık onların fikirlerini lezzetli kılar.
·
1 artı 1'leme
·
53 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.