O sırada Şükrü Saraçoğlu Genel Başkan Yardımcılığı
odasında.. Beni rica ettiğini söylüyorlar.. Odasına girerken
öğle ezanı okunmaktadır. Beni ikindi vaktine kadar yanında
alıkoyuyor ve Halk Partisinin yaptığı bir nevi dolandırıcılık
marifetine hiç yanaşmadan benimle din meselelerini
konuşuyor. Her cevap verişimde de başını hayretle
sallayarak «Nasıl olur; senin gibi bir adam nasıl müslüman
olur?» gibilerden bir tavır alıyor. Nihayet ikindi ezanı
okunurken ayağa kalkıp izin istiyorum. Beni kapıya kadar
götürüp eli tokmakta ve gözlüğünün altındaki gözleri istihza
ile pırıldamakta soruyor:
–Namaz da kılar mısınız?
–Elbette!.. Her zerremle bağlı olduğum ibadet.
İstihzası apaçık bir şekil alıyor:
–Af dilerim; size öğle namazınızı kaçırttım.
Ben de şu cevabı veriyorum:
–İstiğfar ederim, ağlarım, kaza ederim; umarım ki Allah
affeder. Fakat sizinki gibi mühürlenmiş bir kalbi açmaya
çalışmamdaki ecr her halde büyük olsa gerek..