Devlet, toplumun gelişmesinin belirli bir aşamasındaki bir ürünüdür; bu, toplumun, kendi kendisiyle çözülemez bir çelişki içine girdiğinin ve gidermekte yetersiz kaldığı uzlaşmaz karşıt lıklar biçiminde bölündüğünün kabul edilmesidir. Ama bu kar şıtlıkların, çatışan iktisadi çıkarlara sahip sınıfların, kendileri ni ve toplumu kısır bir mücadelenin içinde eritip bitirmelerini önlemek amacıyla, çatışmayı dizginlemek ve “düzen”in sınırları içinde tutmak için, görünüşte toplumun üstünde yer alan bir güç zorunlu hale gelmiştir... [Ne var ki), devlet aynı zamanda da sınıflar arasındaki savaşın tam ortasında doğduğuna göre, normal olarak, en güçlü sınıfın, iktisadi bakımdan egemen olan ve imkanları sayesinde siyasal bakımdan da egemen sınıf haline gelen, böylece de ezilen sınıfı boyunduruk altında tutup sömürmek için yeni araçlar elde eden sınıfın devletidir.