Gönderi

Draper, Din ve Bilim kitabında şunları söyler;
Roma devleti savaş gücünde ve siyasal nüfuz planında parlak bir noktaya gelip uygarlık da en uç dereceye ulaşınca, kendini bir ahlak bozgunluğunun içinde buldu. Dini ve ahlaki çöküntüde aşağıların aşağısında yuvarlandı. Şımarık bir hayat sürmeye başlamıştı Romalılar; sanki yeryüzünde ebediyen kalacaklardı, öyle ki hiçbir şeye aldırmıyorlardı. İlkeleri şuydu: Hayat ancak faydalanmak ve eğlenmek için bir fırsattır. İnsan bu hayatta bir nimetten öbür nimete geçer, bir zevkten öbür zevke konar. Zevk, eğlence, sefahat... hepsi bu! Bazı zamanlar hayata ilgisiz kalmaları, oruç tutmaları, yeme-içme ve eğlenme iştihalarını yeni baştan diriltmek içindi. Ölçülü davranmalarıysa zevkin ömrünü uzatma gayesine yönelikti. Sofraları ise mücevherlerle süslenmiş altın ve gümüş kaplarla parıldamaktaydı. Çevrelerinde göz kamaştırıcı güzellikte elbiseler içinde hizmetçiler, güzel ve alımlı Romalı dilberler, iffetsiz ve görenleri baştan çıkaran çırılçıplak kadınlar dönüp duruyordu. Sefahatlerini artıran başka şeyler de vardı; muhteşem hamamlar, eğlenmek için geniş meydanlar, kahramanların kahramanlarla ya da yırtıcı hayvanlarla güreş tuttukları büyük alanlar, öyle ki buralarda içlerinden biri kanlar içinde yere düşüp yuvarlanıncaya kadar güreşi sürdürürlerdi. Dünyanın altını üstüne getiren bu fatihler, eğer bu dünyada tapmaya layık birşey varsa, onun mutlaka kuvvet olduğu düşüncesindeydiler. Çünkü el emeği ve alın teriyle kazanılan serveti insan ancak kuvvet yoluyla elde edebilirdi. Eğer insan savaş meydanında bileğinin gücüyle üstün gelmeyi başardı mı artık bu durumda mal ve mülkleri müsadere edebilir ve derebeylik gelirlerini de tayin edebilirdi."
·
91 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.