Gönderi

Lütfen okuyun
Erkekler bir ikilem içindedir. Kendilerini onaylatmak için son derece ihtiyaç duydukları bir unsur olan kadından korkmaktadırlar. Eşsiz olduğumuzu kanıtlamak ve diğer erkeklere üstünlüğümüzü göstermek için bir kadına sahip olma hayaline ihtiyaç duyarız. Buna rağmen, onları nasıl kötüye kullandığımızı saklamak ve kendi aramızdaki rekabetin kazananı olmak için kadını gizliden gizliye hor görürüz. Bu hor görme, çoğu zaman erkeklerin birbirleriyle ilişkilerinin temelini oluşturur. Hepimiz kadını bizden aşağı görürüz. Ama, yine de şartlar ne olursa olsun kadın tarafından kabul edilmek isteriz, hem de kusursuz kahramanlar olarak. Bu şartlar altında gerçek içtenlik var olabilir mi? İçtenliğin temeli eşitliktir. Ama, kadınla münasebetimizin heranında kendimizi benliğimizin derinliklerinde yetersiz, üstün ve/veya suçlu hissediyorsak, bu eşitliği nasıl sağlayacağız? Yetersiz, çünkü aslında içten içe kendi efsanemize inanmıyoruz; üstün, çünkü kendimizi efsanemizle kandırmak istiyoruz; suçlu, çünkü kadını sürekli hor görerek, onun bizim imajımıza verdiği desteğe ve bize duyduğu hayranlığa olan bağımlılığımızı inkâr ediyor, kendimizi ondan üstün görerek ise, bu inkârımızı hasır altı ediyoruz. Ama, erkeklik imajından doğan sürekli zafer kazanma baskısının neden olduğu sefillik, bu erkeklerin kurduğu belli fantezilerle cinsel ilişki sırasında iyice su yüzüne çıkmaktadır.
Sayfa 85 - Çitlembik YayınlarıKitabı okudu
·
132 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.