Gönderi

“Erkek, Kız” hikâyesi, diğer üç hikâyeden farklıdır. Üç hikâye, savaş ve şehitlerle ilgiliydi, "Erkek, Kız" ise bir aşk ve gurur hikâyesidir. Birbirini seven genç erkekle genç kız bir bahar gecesi konuşmaktadırlar. Erkek kızı sevdiğini söylemekte, “nişanlanalım” demekte, fakat kız fettanlaşmakta, nazlanmaktadır. Erkeğin bütün ısrarlarına karşı kız mukavemet etmektedir. Sonunda erkek kızı kendisine doğru çekerek saçlarından öpmüş, kız ise erkeğin elinden kurtularak hızla oradan uzaklaşmıştır. Bir bayram günü erkekle kız yine karşılaşırlar. Bu defa erkek, kızın direnişini kırar ve onu doya doya öper. Kız bir masaya kapanarak hıçkıra hıçkıra ağlar. Erkek, "Yine benim olmıyacak mısın? Nişanlına böyle mi gideceksin" diye sorar. Kız "Ben hiçbir erkekle hayatımı birleştirecek değilim!..." cevabını verir. Kız da erkeği sevdiği hâlde inat ve gururundan ona evet, dememiştir. Hayat kısadır ve neticeler çabuk alınmalıdır. Erkek kızı unutur, başkasını sever ve evlenir. Kız, erkeğin evlendiğini haber almıştır. Yine bir bahar gecesidir. Kız, kendisini yatağına atmış, ağlamaktadır. Gökte ay ile yıldız konuşmaktadır. Ay şöyle demektedir: "Erkek onu unuttu.. Fakat kız hâlâ seviyor!..." Bu ilgi çekici aşk hikâyesinin erkek ve kızdan başka birçok kahramanı daha vardır: Ay, yıldız, rüzgâr, kuşlar, böcekler: "Kız susuyor... Erkek de susuyor... Yaramaz kuş yoruluyor ve tembel böcek uykuya dalıyor... Ay... O, bütün esrarı biliyor... Ay her şeyi görüyor... Fakat ay naziktir... Ve, kendi fazlalığını anlıyor: Bulutun arkasına çekiliyor..." "Fakat her şeyi bilen ay, buna razı olmuyor... Birden bire bulutun arkasından çıkıyor ve ışığını kızın gözlerine akıtıyor... İki ışık birbirine karışıyor... Çapkın kuş tekrar ötmeğe başlıyor... Uyanan tembel böcek yine söyleniyor..." "Ay bakıyor... Ve yanı başında kendisine "Bu nedir?" diye soran yıldızın kulağına eğilerek ona anlatıyor: "Erkek onu unuttu.. Fakat kız hâlâ seviyor!... Yıldız, adaşı olan kızın felâketine şaşırıyor.. Ve.. Kederinden hızla koşarak karanlıklar içinde sönüyor... Kızın yıldızı sönüyor..." Hikâyede erkekle kızın kimliği, adları önemli değildir. Çünkü vurgulanmak istenen vak'a değil, hayat karşısında alınan bir tavırdır. İnat ve gurur sonunda ortaya çıkan bir tavır. Atsız, âdeta bir hayat dersi vermektedir: "Hayat kısadır... Neticeler çabuk alınmalıdır... Ve takıntılar insanı yürümekten alıkoymamalıdır...” Bu sebeple erkek, inat eden kızı unutup başka biriyle evlenmiştir. Kız ise inat ve gururu yüzünden sevdiği erkeği elinden kaçırmıştır. Kahramanların adları önemli olmamakla birlikte yine de hikâyenin sonunda yer alan ay ile yıldızın konuşmasından kızın adını da öğreniyoruz: Yıldız. Bu belki de sürprizi seven Atsız'ın, hikâyenin sonunda ortaya çıkardığı küçük bir sürpriz etkisidir. Kim bilir, erkeğin adı da belki Nihâl'di. Bir hayat dersi vermekle birlikte "Erkek, Kız" hikâyesi "garami" bir üsluba sahiptir. Aşk, hicran, hasret, aşırı muhabbet ve canlı duygularla dolu olan "garami" ve "şuh" üslup aynı yıllarda Atsız'ın bazı şiirlerinde, özellikle varsağılarında da görülür. Gel be dilber zevk edelim, Orda yalnız ne yatarsın? Acı şarap kadehime Dudağından bal katarsın. dörtlüğüyle başlayan varsağısındaki şu dörtlük, hikâyedeki konuşmalar ve tavırla hemen hemen aynıdır (Atsız Mecmua, sayı 9, 15 İkincikánun [Ocak] 1932: 218): Dersem sana: "sevişelim!" Dersin: "Hayır, konuşalım!" Desem: "Kız gel öpüşelim!" O dem hemen kaş çatarsın. Aynı dönemde yayımlanan bir koşmasındaki (Atsız Mecmua, sayı 12, 15 Nisan 1932: 296) şu dörtlük de o yıllarda yaşanan bir maceranın izini taşıyor gibidir: Demişsin kim: "Bana vız gelir Atsız, Kendisi kabadır, sözleri tatsız". Ben senin hakkından gelirdim a kız, Neyleyim şimdicek sırası değil. ***
·
78 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.