Gönderi

Alfabeye eklenmesi gereken harfler:
05 Ocak 1934 tarihli Orhun'un 3. sayısındaki yazının başlığı "X Meselesi" dir. Alfabemize x ve w harflerinin alınıp alınmaması, o sıralarda gazetelerde tartışılmıştır. Bu vesileyle Atsız, alfabedeki eksikliklerden bahseder: "Bugünkü elifbemiz bugünkü Türkçe için çok eksiktir. Bazen iki sedayı bir tek şekille gösterdiğimiz için dilimizin zenginliği kaybolmaktadır. Hele iki harfimiz vardır ki onlar için ayrı işaretler kabul olunmadıkça Türkçede birçok iltibasların önüne geçmek kabil olmıyacak, netiyce itibarıyla da dilimiz yoksul bir dil halinde kalacaktır." (s. 49). Atsız'a göre alfabemizde eksik olan iki harf vardır: Açık veya kapalı e ve sağır nun (damak n'si). İki e yerine tek e bulunması anlam karışıklığına yol açmaktadır. "Memleket" anlamındaki kelime el şeklinde, organ olan kelime äl şeklinde yazılmalıdır (s. 49). "İstanbul Türkleri müstesna olmak üzere hemen bütün dünya Türkleri'nin telaffuz ettiği sağır nun", ötekinden de önemlidir. Bu sesin bulunmayışı da karışıklıklara yol açar. Birinci şahıs zamiri ben şeklinde, insan vücudundaki siyah leke ise beŋ şeklinde olmalıdır. Aynı şekilde "doğan çocuğun zarı" son, "nihayet" anlamındaki kelime soŋ'dur. Sağır nun'un eksikliği cümlelerde de karışıklığa yol açar. "Ahmedi al, evine git" cümlesinde kimin evine gidileceği belli olmaz. Onun (Ahmet'in) evine mi, sen, kendi evine mi, bu belli değildir. Oysa evine yazılsa “sen, kendi evine" anlamı çıkar. Söz ettiği karışıklıkların giderilmesi için Atsız ä ve ŋ harflerinin alfabeye eklenmesi gerektiğini belirterek yazısını bitirir (s. 49-50). Yıllar sonra, 19 Ekim 1951 tarihli Orkun dergisinde (55. sayı) Atsız imla ve dil konusuna tekrar döner. Ona göre alfabeye üç veya dört harf eklenmelidir. İmlanın hâlâ mazbut bir hâle getirilmemiş olması da medenî bir millete yakışmaz (s. 2). Alfabedeki eksik harfler konusunda Atsız ısrarlıdır. Sonraki birçok yazısında alfabemize birkaç harf eklenmesi gerektiğini belirtmiştir. 1971 sonundaki yazılarından birinde eklenmesi gereken harfler de belirtilmiştir: "Özellikle 'kapalı e', 'sağır nun' ve 'hi-kh' harfleri, hattâ 'kalın k' için ayrı bir işaret mutlaka lâzımdır. Bir milletin kültürü kolay alfabeye bağlı olsaydı İngilizler'in, hele Japonlar'ın bugün emekleme çağında olmaları gerekirdi. Türkçenin ilkel bir dil seviyesinden kurtulması için bu üç dört harfin eklenmesi ve imlânın kesin şekilde tesbiti lâzımdır.” (Ötüken 96, Aralık 1971: 5). "Milli Kültürü Koruma Kanunu” başlıklı yazıda Atsız başka dil konularına da dokunur. Okullarda hâlâ “mazbut ve müşterek bir gramer" yoktur. "İlmî terimler orta öğrenimde başka, yüksek öğrenimde başkadır.” Millî kültüre ve dilin yapısına aykırı adlar ve soyadlar vardır. Bay ve bayan gibi "uydurma unvanlar adların başına gelmekte ve kaç yüzyıllık geçmişi olan 'beğ', 'hanım', ‘ağa', 'paşa' gibi kelimeler atılmış bulunmaktadır.” Kiraz Sokak, süvari teğmen, piyade yüzbaşı gibi iyelik eksiz tamlamalar da dili bozmaktadır (Orkun 55, 19 Ekim 1951: 2)
·
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.