Gönderi

Ahlâk, yasaktan doğmuştur ve bugüne kadar da yasak olarak kalmıştır. Yasak, doğası ve menşei itibariyle dinî bir mefhumdur. "Tanrı'nın On Emri"nden 8 tanesi yasaklardır. Ahlakı olan, insan doğasının hayvani güdüleri karşısında kısıtlama ve yasak prensibini izler. Hristiyan ahlâkı bu konudaki tek değil, fakat en meşhur ve en bariz örnek olarak verilebilir. Eski dinlerin tarihi, bugün bize anlamsız gelebilecek çeşitli anlamsız olabilecek bir yasak yoktur. Elbette yasağın rasyonel bir manası da olabilir fakat yararlılık hiçbir zaman birinci anlamı olmamıştır. Demek oluyor ki ahlâk, tarihçilerin can atarak tanımladığı gibi "doğa ile uyumlu yaşamak" değildir. Eğer, "doğa" kelimesini gerçek manasıyla alırsak, ahlâkın doğaya karşı yaşamak olduğunu iddia etmek gerçeğe daha yakın olacaktır. İnsan gibi ahlâk da irrasyoneldir, doğa dışı ve doğaüstüdür. Doğal insan ve doğal ahlâk mevcut değildir, Doğanın sınırları içerisinde insan değil, olsa olsa akılla donatılmış hayvandır. Doğanın sınırları içindeki ahlâk da ahlâk değil, bir çeşit bencillik, bir çeşit akli ve aydınlanmış bencilliktir." Darwinist düşüncenin öne sürdüğü "hayatta kalma mücadelesi"nde (ahlâki anlamda) en iyiler değil, en güçlü ve çevreye en iyi uyum sağlamış olanlar kazanır. Biyolojik gelişim ne insan haysiyetine ne de ahlâka doğru bir seyirdir (eğer insan haysiyeti ahlâkın kaynaklarından biri ise). Darwin'in insanı biyolojik tekâmülün en üst seviyesine ulaşabilir (üst insan olabilir), fakat insani niteliklerden, hatta insan haysiyetinden mahrum kalır. Çünkü bunu ona ancak Tanrı bahşedebilir.
Sayfa 194
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.