Gönderi

170 syf.
·
Puan vermedi
·
31 saatte okudu
İnsanlar bilinmezi açıklamak ve çizgisel bir ilerleme sağlamak için kabuller yapmak zorundadır. Bu kabuller üzerinden çıkarımlar yapar. Aydınlanma çağı dedikleri dönem de bile aynı soru insanın aklını kurcalamaya devam etti. Bu kadim birkaç sorudan biri “Bizi küm yarattı?”. Ve elbette cevap metafiziğin en büyük tartışma konusunu beraberinde getirir. “Bizi kadir-i mutlak bir Tanrı mı yarattı?” Ve “Tanrı var mıdır?”. Bu metafiziksel sorunun cevabını bulmak ve bulduğu cevabı rasyonalize etmek için bir çok düşünür ömrünü verdi. Bunlardan biri de Gottfried Wilhelm Leibniz’dir. Aydınlanma çağının en önemli matematikçi ve filozofu olan Leibniz bu soruya doğrudan bir cevap verdi. “Tanrı vardır.” Ama elbette bu açıklama bir sonraki sorunun en önemli kaynağı. Tanrı varsa ve bu Tanrı iyi bir Tanrı ise kötülük neden var? Bu sorunun cevabı için tüm enerjisini veren Leibniz bir kavram üzerine durdu bu kavram “teodise” yani “Tanrı’nın adaleti”. Hülasa Leibniz bir cümle ile sonuca ulaştı. Bu dünya “mümkün” dünyaların en iyisiydi. Bu felsefe üzerine kurguladı tüm yaşamını. Ve sahneye başka filozoflar çıkar. Bunlardan biri Voltaire. En önemli eseri ise Candide. Bir sürü kitap mektup bırakmış bir filozof için bunu demek biraz haksızlık olsa da eser önemli bir kitap. Önemli olma nedeni edebi değil daha çok felsefi yönü. Bir karşı duruş “mümkün dünyaların en iyisi”ne. Karşı duruşunu sergirlerken en keskin hiciv dilini yani mizahı kullanmış. Bir kara mizah elbette. İnsan insanın kurdudur dedirten tüm argümanları kullanmış. Bedensel varoluşumuzun olmazsa olmazı yemek yeme üzerinden kitaba yön vermiş gibi görünse de ondan yüzyıllar sonra yaşamış bir adamın Lacan’ın açlık ve arzu için kullandığı cümleleri seçmiş. Yani arzu ve onun yitik nesnesi. Bunu tatmin etme yolu her zaman iyilikle ve güzellikle bezeli değildir demiş. Bir insanın başka bir insana uyguladığı bedensel ve varoluşsal işkencelerini betimlerken “kötülük” probleminin altını çizmiş. Cevaplar bulmaktan çok bir sürü soru ile karşılık vermiş Leibniz’e. “Mümkün dünyaların en iyisi”nin bu olamayacağını anlatmış uygun bir lisanla. Voltaire bir karşı duruş sergilerken çağın en önemli kurumlarından biri kliseyi karşısına almış. Hıristiyan bir iyimserliği eleştirmiş ve bunu yaparken gerçeküstü bir dil kullanmış yine ve hocasını yerden yere vurup omurgasızlığını vurgulamıştır. Ve onu yeniden diriltirken omuriliğini düzeltip diriltiyor. Yazar tüm hıristiyan dünyasını bir iyimserlik saçmalığına bulaştığını fakat gerçek hıristiyanların Afrika’da misyonerlik ve kaynakları kullanmak adına insanları öldüren ve işkence edenin gerçek hıristiyanlar olduğunu anlatır. Voltaire savaştan kıyımdan işkenceden nefret etmiş ve bunun kaynağını gördüğü tek tanrılı dinleri ölesiye eleştirmiştir. İyiliğin kötülüğe göre konumlandığını ve bu iki kavramın bir arada mümkün olduğunu anlatmış. “Her şey olabildiğince iyiyse, demek ki ne düşüş olmuştur ne de ceza verilmiştir.” İnsanlığın bir türlü vazgeçmediği karşıtıyla varolan kavramlar burada da hüküm sürmeye devam etmektedir. Voltaire bunu inkar etmez. Kaynağınıda insanda bulur. Bu dünyada kötülüğün ve iyiliğin kaynağı olarak insanı görür. Tanrının makamına aklı koyan bir aydınlanma çağında belki de Leibniz’e verilecek en güzel cevabı verir. “İyimserlik nedir?-Her şey kötü gittiğinde her şeyin iyi gittiğini savunma tutkusudur.” Der. Sorulara cevap verirken insanın anlam arayışına kendince bir cevap verir. “Nedensiz çalışalım, hayatı tahammül edilebilir hale getirmenin tek çaresi bu.” Sorular ve cevaplar bu bile bir ikilem boşuna değil Bay Leibniz’in idealize ettiği ikili sistemin bilgi çağının en önemli buluşu bilgisayarın yarı geçirgen dünyasına ilham olması.
Candide
CandideVoltaire · Alfa Yayıncılık · 20205,2bin okunma
·
488 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.