Gönderi

* İbn Sina’nın konumu bir adım geri durmak ve bütün gelişmeyi izlemek, bunun ardından da söz konusu meseleleri çözüme kavuşturabilecek temel metafizik kavramları sistemli bir biçimde ortaya koymak olmuştur. Bu gelişmeyi birleştirmek için Müslüman entelektüel topluluğun sekiz kuşak boyunca tartıştıktan sonra bu problemleri peş peşe daha yüksek soyutlama düzeylerine çıkardığı söylenmelidir. İbn Sina, bu sürecin açık bir metafiziğe ulaştığı, teolojiden ayrıldığı ve kapsamlı bir kanıtlar zinciri halinde sistemleştirildiği kişi olmuştur. Tanrı’nın varlığının kanıtları Mutezile teologlara kadar gerilere uzanır; mantıksal argümanın zincirleri, bu sanattaki Bağdatlı uzmanlar tarafından teknik ustalıklar olarak geliştirilmiştir; genişleme ve yayılmayı temel alan yeni-Platoncu kozmoloji, el-Fârâbî tarafından İslamlaştırılmış ve İhvân-ı Safâ tarafından popüler hale getirilmiştir. İbn Sina, tüm bu gelişmelerin mirasçısıdır. Çalışması, salt eklektizmin çok ötesine geçen bir mantıksal bütünlükle gerçekleştirilen büyük bir sentezdir. Yapısal olarak İbn Sina’nın skolastik felsefesi, alanın bu tarafındaki sosyal zeminin daraldığı ve anti-rasyonalistlerin hissedilir bir biçimde güç kazandığı bir dönemde İslamdaki rasyonel düşüncenin tüm külliyatının bir araya getirilmesini temsil eder.
Sayfa 502Kitabı okudu
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.