Sabrın birinci kısmı, ulaşılamayan arzulara veya musibetler yüzünden
kaybedilen vakitlere karşı gösterilen sabırdır. Bu tür sabırla gönüller huzur
bulur, duyu organları sükûnet kazanır. Bu konuda sabırsızlık, üzüntünün
şiddetli ve hüznün aşırı olması şeklinde yorumlanır. İsteyerek sabrederse ne
güzel! Aksi takdirde istemeyerek sürekli bir tasaya katlanır, tahammülünde
günaha girer, saplanır.
Sabrın ikinci kısmı, hoşa gitmeyen veya korkulan bir şeyin başa gelmesine
karşı gösterilen sabırdır. Bu konuda gösterilecek sabır çeşitli ufuklar açar ve
düşman tuzaklarından korur. Allah Teâlâ benzeri bir mesele hakkında şöyle
buyurur: “Başına gelene sabret. Çünkü bunlar sabredilmeye değer işlerdir.”1
Filozoflar: “Sabırdan doğan azim anahtarı, kapalı işlerin kilitlerini açar.”
der. Bu konudaki sabırsızlığın ahmaklıktan kaynaklandığı kabul edilir.
Sabrın üçüncü kısmı, umduğu bir iyiliğin gelmesini beklemede veya
korktuğu bir kötülüğün meydana gelmesinden endişelenmede gösterilecek
sabırdır. Kişi sadece bu tür sabır ve sükûnetle, korktuğu kötülüğün kendine
sıçramasına engel olur ve umduğu iyiliğin faydasını da elde eder.” Bu ko-
nuda filozoflar: “Kim sabırdan destek alırsa büyük şeylere nâil olur.” derler.
Bu hususlarda gösterilecek sabırsızlığın telaştan kaynaklandığı kabul edilir.