Gönderi

7 Haziran 1945’te Celal Bayar ile üç parti üyesi - o tarihte pek tanınmayan Adnan Menderes, milliyetçi tarihçi Fuat Köprülü ve Atatürk’e yaltaklanışı meclise âdeta atasözü biçimini almış olan Refik Koraltan, serbest parti politikası isteyen bir önerge verdiler. Halk Partisi’nden atılınca, 1946 Ocağında Demokrat Parti’yi kurdular. 1944 yılında Genelkurmay Başkanlığı’ndan emekli olan sert ve disiplinli Mareşal Fevzi Çakmak ile Atatürk’ün eski Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras kısa bir süre için onlara katıldı. Çakmak, Aras ile birlikte karakterine hiç uymayacak biçimde İnsan Hakları Derneği kurucuları arasında yer almıştı. İktidardaki Halk Partisi, dürüstlüğü kuşkulu olan 1946 seçimlerinde Demokrat Parti’nin altmış altı sandalye kazanmasına olanak verdi. İnönü çalkantıları durdurabilmek için, Atatürk’ün en sert adamlarından Recep Peker’i başbakanlığa getirdi. Ne var ki belirli bir ölçü içinde tutulan baskının yararı olmadı ve İnönü de demokrasiyi seçti. Peker 1947’de görevinden istifa etti. Cumhuriyet tarihinin ilk özgür seçimleri 14 Mayıs 1950 tarihinde yapıldı ve meclisteki 487 sandalyeden 408’ini kazanan Demokrat Parti toplam oy sayısının ancak yüzde 53’ünü alabilmişti. Cumhuriyet Halk Partisi bu tarihten sonra mecliste bir daha mutlak çoğunluğu sağlayamadı. İnönü istifa edince, Bayar Cumhurbaşkanı, Menderes Başbakan oldu. Bu değişiklik demokrasiye pürüzsüz bir geçişin zaferi ve Atatürk’ün ulusal egemenlik idealinin gerçekleştirilmesi olarak nitelendirildi. 1937 yılında Bayar, Atatürk’e gösterdiği aşırı övgüyle İnönü’yü alt etmeye çabalamıştı. Şimdi de Demokrat Parti hükümeti, Atatürk’ün anısına gösterdiği saygıyla onu aşıyordu. Kâğıt ve nakit paralarla posta pullarının üzerine yine Atatürk’ün resmi basılmaya başlandı. 1953 yılında naaşı görkemli bir anıt mezara taşındı. 1951 yılında çıkarılan bir yasa Atatürk’ün anısına saygısızlık göstermeyi suç olarak tanımladı. Yasaklanan bir dinî tarikatın üyelerinin Atatürk büstlerini parçalaması bu yasanın çıkmasına neden olmuştu. Bu saldırılar, İslam’ın sosyal ve siyasi bir güç olarak çıkmaya başladığının ciddi bir işaretiydi. Demokrat Parti bunu dikkate aldı: iş başına gelir gelmez ezanın tekrar Arapça okunmasına izin verdi. Paranın çoğu gönüllü bağışçılardan toplanarak ülkenin dört bir köşesinde binlerce cami inşa edildi. Gerçi resmî olarak hükümet Kemalist yasalardan pek uzaklaşmıyordu, ama İslami duygular daha rahatça ve daha yüksek sesle ifade edilebiliyordu. Demokrat Parti’nin iktidarda kaldığı on yıl Türkiye’nin görünümünü değiştirdi. Atatürk’ün, köylünün ülkenin efendisi olduğu yolundaki sözleri kâğıt üstünde kalmıştı. Oysa artık seçmenler ya da onlardan destek alan iktidardaki siyasi parti, gerçek efendi konumuna gelmişti. Ama Menderes hükümeti, onu destekleyenlerin maddi anlamda hemen iyileşme isteğini tatmin etmeye çalışırken, İnönü’nün ekonomide sağladığı dengeyi bozdu. Aynı zamanda, kendisini destekleyenlerin kültürüne saygı gösterilmesi isteğini karşılarken, özellikle Atatürk’ün devrimlerinden sonra kültür değişikliği yaşamış olanları aleyhine çevirdi. Demokrat Parti’nin iktidardan düşmesinin nedeni ‘gericiliğe verilen ödünler’ değildi. Ekonomiyi altüst ettiği için desteğini yitirmişti. Yasal muhalefeti susturarak iktidara sahip olmaya çalışması yüzünden, 27 Mayıs 1960 tarihinde askeri bir darbeyle düşürüldü. Kemalizm bayrağı Demokrat Parti’nin muhaliflerince kullanıldı ve darbeden sonra hazırlanan 1961 Anayasası’nın önsözünde “Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ ilkesine ve Milli Mücadele ile Atatürk’ün reformlarının ruhuna sadık kalacağı” açıklandı. Silahlı kuvvetler, oy ya da çıkar peşinde koşan politikacıların bu ilkeleri tehlikeye attığına inanıyor ve kendisini Kemalizm’in koruyucusu olarak görüyordu. Ordu bir kez daha 1971’de sivil hükümeti değiştirdi; 1980 Eylülünde yönetimi ele aldı ve 1998 Haziranında sivil hükümette değişikliğe zorladı. Ama artık özgür seçimle işbaşına gelmiş olan parlamento tarafından yönetilme ilkesini kabul ettikleri için, politikaya her el atışlarından sonra kışlalarına çekiliyorlardı. Her seferinde siyaset oyunu için yeni kurallar getirdiler, ama bu kurallar Kemalist bir istikrar yaratmayı başaramadı. Acaba yaratılan model mi hatalıydı, yoksa Atatürk’ün çeyrek yüzyıl önce sağlığına kavuşturduğu bir bedenin çektiği büyüme ağrıları mı günümüzdeki rahatsızlıklara neden olmaktadır?
Sayfa 605Kitabı okudu
·
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.