Gönderi

71 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
"Zweig bu novellasında bir kadının yaşamını bütünüyle değiştiren yirmi dört saatlik deneyimini anlatırken, insanda içkin saplantıların ve dayanılmaz arzuların sınırlarında gezinir." diye yazıyor arka kapakta. Kitabı en iyi özetleyen cümle olduğu için içerik hakkında ekstra bir söze gerek yok bence. Kitapta siyasi göndermeler bulunuyor akış içinde ama onlara değinmek istemedim diğer incelemelerden bakabilirsiniz. Ben kitabı kendimce yorumlamak ve özellikle dikkatimi çeken birkaç şeyden bahsetmek istedim. Öncelikle Zweig okumayalı uzun bir süre olduğu için cümle yapısını unutmuşum, tekrardan hayran kaldım. Bir kadının iç dünyasını bu kadar iyi işlemesi beni çok etkiledi. Bir erkeğin hakim olamayacağı düzeyde bir kadın bakışıyla yazılmıştı kitap. Yazarı bilmesem bir kadın olduğundan emin olabilirdim. Etkilendiğim noktalardan biri yine psikolojk olarak çok fazla nokta atışı cümle vardı ve insan o cümlelerin altında eziliyor. Nasıl bir gözlem yeteneği var ki her bir hareketin, mimiğin sebebiyet verdiği şeyleri yazabiliyor, duyguları bu kadar iyi geçirebiliyor? Kısacık kitaplarına bu kadar duyguyu nasıl sığdırdın!? SPOİLER Kendi yorumumsa: Başrolümüz Mrs. C.'nin yıllar önce yaşadığı' 'bir günü' anlatmasıyla başlıyoruz. Bir gün gittiği kumarhanede ona farklı gelen birini keşfediyor, onu izliyor, takip ediyor ve gelişen olaylar.. Mrs. C. yıllar süren yasından sonra hayat enerjisini, yaşama amacını yitirmiş biri. O gençte gördüğü şeyse tutku. Belki o an kumara ama aslında hayata olan bir tutku. Mrs. C'nin kaybettiği ya da istediği şey. Bunu istediği için gence yaklaşıyor bence, o tutkuyu istediği için. Belki uzun yıllar yaşadığı asil hayatın sıradanlığı, hep kalıplar çerçevesinde yaşaması, o dönem de özellikle göz önünde bulundurulduğunda, bu kuralların dışında birini gördüğünde onunla ilgilenmesine tutkuya, tutkunun getirisi olarak sadece istekleri doğrultusunda hareket etmeyi istemesine sebep oluyor. Yine akla psikolojideki 'uyanma zili'ni getiriyor. Ciddi bir kayıp sonrası hayattaki önceliklerin yeniden değerlendirilmesini. Mrs. C' nin önceliklerine baktığımızda eşini kaybediyor, çocukları artık büyümüş ve ona ihtiyaçları yok. Yalnız kalınan bir hayat sonucunda gezmeye karar veriyor. Gezerken yaşama amacını arıyor tekrardan, onu hayata bağlayacak bir şeyler bulabilmeyi belki de. Kumarhanedeki o gençte de ihtiyacı olanı görüyor. Gençle geçirilen gece sonrası da onu kurtardığını, hayatta varlığının bir amacı olduğunu düşünüyor. Gence yaklaşması, kadınlardaki 'ben onu düzeltebilirim, onu iyileştirebilirim, kurtarabilirim' anlayışından kaynaklı olabilir gibi de gözüküyor. Kendisi de zaten '...Onu kurtarmak zorundayım' diyor. (Belki de kurtarmak istediği kendisi aslında..) Yanlış bir öngörüyle onu düzeltebileceğini, ona iyi gelebileceğini düşünmek... Bir insan bir insanı ne kadar değiştirebilir ki işin özünde? Okurken bunlar gibi birçok şeyi düşündürdü bana paylaşmak istedim, kendim de dönüp bakabilmek için. Muhakkak çoğu kişi okumuştur ama okuyacak olanlara da keyifli okumalar ♡
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört SaatStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020128,3bin okunma
·
88 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.