Gönderi

Şehitlerimiz, Tayyip ve Oğlu
12.06.2007 tarihli Takvim Gazetesi'nin internet sitesinde, Şırnak'ta şehit düşen askerlerimizden birinin hikâyesi yer alıyordu: "Şırnak'ta PKK'nın döşediği mayına basan askerlerimizin şehit olması dışında, yine aynı bölgede bu kez teröristlerle güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada şehit olan 7 aylık asker Murat Kahraman'ın Osmaniye'deki baba evine de ateş düştü. Kahraman, vatani görevini tamamladıktan sonra Almanya'da yaşayan sözlüsüyle nişanlanıp birkaç hafta içinde de evlenecekti. Acı haberi alan şehidin annesi Hatice ve babası Mehmet Kahraman ile yakınları, sinir krizi geçirdi. 1 haftada ikinci şehidini veren Osmaniye'de, vatandaşlar ise teröre lanet yağdırdı..." Haberler.com'da 08 Haziran 2007 tarihinde yer alan "Siirt'te Şehit Düşen Komando Er, Askerlik Dönüşü Evlenecekti" başlıklı yazı bir başka şehidimiz hakkında bilgi veriyordu: "Siirt'te şehit duşen Jandarma Komando Er Kadir Yalçın'ın Ankara'daki evinde ailesi gözyaşına boğulurken, nişanlı olan şehit erin askerlik dönüşü evleneceği öğrenildi. Siirt Eruh'ta teröristler tarafından pusuya düşürülen ve mayının patlaması sonucu şehit düşen 4 askerden biri olan Jandarma Komando Er Kadir Yalçın'ın acı haberini alan Ankara'daki ailesinin evinde hüzün hâkim. Anne Meryem Yalçın, oğlunun haberi üzerine sinir krizleri geçirirken şehit evinin çevresine bayraklar asıldı." Davamız.com adlı sitedeiseyinebu vatan için şehit olan bir komutanın hikâyesi, "komutan şehit olduğu gün evlenecekti" başlığı ile anlatılıyordu: "Komutan, artan terör olaylarından ve her gün kaldırılan şehit cenazelerinden bunalmıştı. Gökyüzüne bakıyordu durmadan, her halinden kuşlara özendiği belliydi. Sanki kuşlara 'beni de alın ait olduğum topraklara götürün' der gibiydi. Emekli olalı çok uzun zaman olmamasına karşın sanki kendini yıllardır emekli görüyordu. Kırsalın özlemiyle yanıp tutuşan komutan, sigarasından derin bir nefes çektikten sonra, 'Dün akşam yine gördüm. Yine şehit cenazelerini kaldırdılar. Yine, şehitler ölmez diye sloganlar atıldı. Onlar orada ben buradayım. Daha ne kadar içimi acıtacak bu ayrılık' diye söylendi. Sanki anadan, yardan hasretle bahseder gibi kimilerinin gitmeye cesaret edemediği topraklardan konuşuyordu. Cebinden özenle işlenmiş siyah zarif bir tespih çıkardı. Öyle özenle çekiyordu ki, her tespih tanesinde unutamadıklarını unutmaya çabalıyordu. Anlatmaya başladı: Bundan yıllar öncesiydi. Bölgede görev yapıyorduk. Bir Perşembe gecesi kırsaldan gelmiştik. Sıcak çatışma bekliyorduk, lakin olmadı. Kahpenin çocukları cesaret edememiş olmalılar ki o gece ses çıkmadı. Eve vardığımda sabaha bir şey kalmamıştı. Hemen kendimi yatağa attım. Kalktığımda Cuma vakti yaklaşıyordu. Telsizi açıp bir taraftan dinliyor, bir taraftan da tıraş oluyordum. Telsizin 5 no'lu kanalına geçtiğimde sıcak çatışma yaşanıyordu. Silah arkadaşlarım savaşıyorlardı. Bir şehit, bir de yaralı vardı. Helikopter istiyorlardı. Çok kısa bir süre sonra hastaneye gelen helikopterden, Tunceli kırsalını titreten yiğit komutanın naaşıyla diğer silâh arkadaşımı yaralı olarak indirdiler. Babayiğit vatanı uğruna can verenlerden biriydi. Gururla selamladık. Yaralı olan komutan ise diz kapağından kurşun almıştı. Doğru düzgün doktor olmayınca öyle bir doktorun eline düştük ki. Bu doktor, aynı zamanda bulunduğumuz ilin HEP il yöneticisiydi. Israrla kanamanın alttan olduğunu söylüyor, ben ise itiraz ediyordum. Arkadaşımla konuşuyor, onu ayık tutmaya gayret ediyordum. Ne acı tesadüf ki o gün şehit verdiğimiz komutan, yaralanana 'Bugün izinlisin; ama birlikte çıkalım kırsala sonra ineriz' teklifini yapar. Yaralanan ise, 'Bugün nişanlım geliyor Ankara'dan onun için beni mazur gör. Kimseye duyurma da aramızda nikâhımızı yapacağız' der. Neticede birlikte krsala giderler. Sonuç malûm. Yaralı arkadaşımın durumunun iyiye gitmediğini görüyorduk. Benzi her geçen dakika soluyor, elimizden bir şey gelmiy ordu. Bir ara nabzın neredeyse sıfıra yakın olduğunu fark ettik. Sağ elimi sol eliyle sıkıca kavradı; sanki koparır gibi. Kamuflajın sağ cebine elini uzattı, diğer elini. İki bilezik çıkardı. 'Bunları nişanlıma bugün takacaktım. Nasip olmayacak. Sen ver' dedi. 'Ağzından yel alsın aslanım' dedim. Su almaya gitmiştim, döndüğümde onu bulamayacağımı nereden bilirdim. Dünya başıma yıkılmıştı. Daha dün ikisiyle de ne tatlı muhabbetler etmiştik. Ne plânlar yapmıştık. Bacağından aldığı kurşunla kaybetmiştik yiğidimi. Kan kaybından. Sorumlu doktordu, ilgilenmeyen oydu. Elimde küçük bir falçatayla doktoru aramaya koyuldum. Sanki yer yarılmış, yerin dibine geçmişti. Aradığımı duymuş olacak ki bir kapının ardına pısmış vaziyette buldum onu. Boğazına bastırdığım falçatayla boynunu değil kendi kollarımı doğradım. Her tarafım kan içinde kalmıştı. Sonrasını hatırlamıyorum, bana sakinleştirici iğne yapmışlar, sonra da GATA'ya göndermişler. Gözleri çakmak çakmak olmuştu. Sohbeti noktalarken, 'Keşke oralarda olsaydım' cümlesi dökülüyordu. Tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz..." 7 Nisan 2006 tarihli Zaman Gazetesi'nde şehit polisimizin öyküsü yer alıyordu: "Şehit polisin eşinin son isteği: Kocamın kanı yerde kalmasın. Bingöl'ün Genç ilçesinde görev yaptığı polis karakoluna PKK'lı teröristlerce düzenlenen roketatarlı saldırıda şehit olan polis memuru Cihan Bayık (33), memleketi Ankara'da gözyaşları arasında toprağa verildi. Kırmızıtepe Camii'nde kılınan cenaze namazına İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Emniyet Genel Müdürü Gökhan Aydıner ile ailesi ve yakınları katıldı. Törende ayakta durmakta zorlanan şehit polisin eşi Filiz Bayık'ı, bayan polisler teselli etti. Bakan Aksu, üç çocuk babası şehit polisin eşi Filiz Bayık'ın, 'Eşimin kanı yerde kalmasın' isteğine, 'Başımız sağ olsun. Devlet gerekeni yapacaktır' diye cevap verdi. Şehit Bayık, Cebeci Asri Mezarlığı'nda toprağa verildi... Cenazede Ermeni kökenli İçişleri Bakanı Aksu her zamanki gibi "Gereken yapılacaktır" diyordu. Bu gereken neydi ve ne zaman yapılacaktı?
·
185 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.