Gönderi

226 syf.
9/10 puan verdi
·
9 günde okudu
Sürgünlerin En Güzeli
Cevat Şakir Kabaağaçlı, namıdiğer Halikarnas Balıkçısı, “Mavi Sürgün” adlı otobiyografisinde bize sadece bir yaşamı değil, tabiatın nasıl sevgiyle kucaklanabildiğini de anlatır. Yavaş yavaş anlatalım: Üsküdar/Şemsipaşa’da, Kız Kulesi’nin tam karşısında sade bir hayat yaşar ve günlük “rutin”lerin içine sıkışırken bir gün evine sivil polis olduğu anlaşılan dört kişi gelir ve onu Üsküdar Karakol’una götürürler. Suçu nedir, bilinmiyordur. Karakolda da Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne sevk edileceğini öğrenir. M. Zekeriya isimli gazete sahibi bir arkadaşını da orada görür, o da tutukludur. Ankara’dakilerden öğrendiğine göre M. Zekeriya’nın gazetesinde 1925 yılında yayımlanan bir yazısında asker kaçaklarını kahraman gibi gösterdiğinden tutuklanacaktır. Ankara İstiklâl Mahkemesi o yıllarda “Dört Aliler” diye bilinen ve neredeyse önüne her geleni asan dört hâkim tarafından yönetildiğinden Cevat Şakir’i bir korku basar. Cezası idam olmaz ancak İstanbul’a da dönemeyecektir: Bodrum’a sürgün edilmiştir. Ankara’da Bodrum’a varması yaklaşık altı ayını alır. Aydın, Muğla, Çine, Milas derken aylar akıp geçer. Kimi yerde iyi karşılanır, kimi yerde yüzüne bakan olmaz. Dönemin şartlarını anlamak için şunu söyleyeyim: Milas’tan Bodrum’a tekerlekli herhangi bir aracın gidebileceği bir yol yoktur. At üstünde giderler. Bodrum hakkında altı ay sorup soruştursa da sağlıklı bir bilgi edinemez. Bodrum Kalesi’ne kalebent olarak cezalandırıldığı için (Kalenin Birinci Dünya Savaşı’nda bombalanarak tahrip edildiği söyleniyordur) eğer kale yıkılmışsa bir hapishanede içeriye tıkılmaktan altı ay endişe eder. Fakat Muğla valisinin kendisine verdiği kâğıdı Bodrum kaymakamına gösterince kaymakam denize açılmamak şartıyla kentte serbest dolaşabileceğini söyler. Bu haber üzerine deniz kenarında bir ev tutar. Cebinde 27-28 lira para kalmıştır. Ev sahibi evin kirası için “yirmi beş” ister. Düşünmeden çıkarıp 25 lira verir. Fakat ev sahibi şaşkınlıkla yazarın yüzüne bakar. Evin kirası 25 lira değil, 25 kuruştur. Bu sefer şaşırma sırası Cevat Şakir’dedir. Bir buçuk yılı tamamladıktan sonra gelen bir yazıyla birlikte cezasının son bir buçuk yılını İstanbul’da tamamlayacağını öğrenir. Cevat Şakir’e göre asıl sürgün budur. O bir buçuk yıl boyunca Avrupa’dan tarım kitapları getirtir. Tohumlar ısmarlar. Gelen tohumların bir kısmının bozulmuş olduğunu görünce canı sıkılır. Cezası tamamlanınca Bodrum’a koşar adım geri döner. Şimdi her köşeye getirttiği tohumları ekiyor, özellikle turunçgil ağaçlarıyla şehri donatıyordur. Antalya’dan, Finike’den mektuplar alır; tarımcıların sorularını yanıtlar. Ağaç dikimiyle ilgili 300 sayfalık el yazması bir kitap bile yazar, kitap elden ele gezerken kaybolur. Cevat Şakir, bir şehri tek başına ayağa kaldırmıştır. Sadece tarımda değil, balık avcılığında da yeni teknikler öğrenip öğretir. Gelenekçi balıkçılar başta onun tekniklerini reddetseler de işe yaradığını görünce bu teknikleri kullanmaya başlarlar. Cevat Şakir Bodrum'da öyle benimsenmiştir ki doğan çocukların isimlerini bile o koyar olmuştur. Gece ağlayan çocukların annelerinin ricasını kırmaz, giyinip çocukları susturmaya gider. Bu, sürgünlerin en güzeli değil de nedir? 25 yılın ardından Bodrum’dan ayrılırken bakın neler söyler: “Prosper Merimee’nin Karmen’inin Türkçeye çevirirken Karmen’in tütün imalathanesine saçlarında bir ‘kassiya’ demetiyle girdiğini okudum. Bodrum da Akdeniz’in Anadolusiya gibi güneş iliydi. Oradaki kadınlar saçlarına neden ‘kassiya’ takmasınlardı? Hemen ‘kassiya’ tohumları ısmarladım. Bunları ektim, fidanları sağa sola diktim. Bir gün dükkânda oturuyordum. Bir gelin alayı geçti. Fukaraydı zavallı kızlar, takınacak süs bulamamışlardı. ‘Kassiya’ demetleriyle süslenmişlerdi. Öyle sevindim ki buna.”
Mavi Sürgün
Mavi SürgünHalikarnas Balıkçısı · Bilgi Yayınevi · 20221,576 okunma
·
64 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.