Gönderi

Senin dünyamı değiştiren bir başkalığın var kelebeğim. Senin avuçlarıma beyaz bir güvercin gibi sığınan küçük güzel ellerin var. Senin beynimi ürperten bir sessizliğin var. Bazen bir kor yumağı gibi içime düşüp ıssızlaşıyorsun. Bazen kendine kıvrılıp koskoca bir yokluk oluyorsun. Bazen bilinen bütün kelimelere sağırlaşıyorsun. Duymuyorsun. Hiçbir şey duymuyorsun. Kelebeğim, kaç kum tanesi var dünyada biliyor musun? Peki, kaç yıldız var gökyüzünün karanlık perdesinde? Kaç çocuk sesleniyor içinden annesine? Kaç hayat çağırıyor kollarını açarak bizi? Kaç ölüm gözlüyor yolumuzu? Kaçı beni bekliyor bilmecelerin? Kaçı bekliyor seni? Kaçı bekliyor ikimizi?       Doğmayacak bir çocuğu bekliyor kimi kadınlar. Gelmeyecek bir gemiyi bekliyor kimi adamlar. Büyümeyi bekliyor kimi küçük kalmış çocuklar. Cinnetlerini bekliyor kimi soğukkanlı deliler. Ölüme çare bekliyor kimi yüreksiz doktorlar. Hayata çare bekliyor kimi yürekli şairler. Ben seni bekliyorum. Bir tekerleği boydan boya çevirerek yeryüzünün patikalarında... Bir idam mangası beni bekliyor kapımda sabırsızlıkla.         Söyle, kelebekler hangi kapılardan geçerek geliyorlar dünyaya? Yaşlı bilge kadınların anlattığı o ipeksi masallar doğru mu kelebekler hakkında? Aynı gizemli tomurcuktan mı çiçekleniyor senin ipeksi beyazlığın? Hangi çağlayandan dökülüyor sesin? Hangi sura üflüyor nefesin? Hangi bilmediğim kıyamettesin? Hangi kilitli bilmecedesin? Hangi kalabalık denklemde? Söyle kelebeğim, bilinmeyen bir şey kaldı mı dünyanın köpüren kara kaplı dosyalarında!        İnsanlar tükenir kelebeğim. Sararmış bir çınar yaprakları gibi dökülürler ağaçlardan tek tek. İnsanlar koca adamlar gibi konuşan küçük çocuklardır aslında. Gözlerine okyanus doldururlar. Ceplerine gökyüzü... İnsanlar kafalarındaki kurtlar tarafından sinsice kemirilirler kelebeğim. İnsanlar en çok kendi soruları tarafından vurulurlar.      Hepimiz kendi rengimizin peşindeyiz, değil mi kelebeğim? Hepimiz bir ipin ucundan çekiliyoruz, değil mi? Bazen kendimizden geçiyoruz değil mi, bazen birbirimizden? Bazen de içimiz sıkılıyor değil mi, vazgeçiyoruz yürümekten? Yürüdükçe uzuyor dünyanın boyu. Yürüdükçe artıyor mesafeler. Yürüdükçe bir yere gitmiyor ayaklarım. Yürüdükçe daha çok kanıyor dizlerim. Yürüdükçe genişliyor titremelerim. Yürüdükçe çoğalıyor içimde bir kelebek sıtması. Yürüdükçe takılıyorum tarihimin değişmez engeline. Tükeniyor ruhumun adımları. Yorgunum kelebeğim biliyor musun? Yorgunum! Saatim beşi dalga geçiyor sanırım. Sanırım su geçirmiyor saatim. Sanırım ayrılığı saklıyor akrep. Sanırım sevdadan yana yelkovan... Sanırım her şeyi sadece aklımdan geçiriyor saatim. Sanırım üzmek istemiyor beni...      ÜZÜLME KELEBEĞIM... BUGÜNÜ ATLATIRSAK, YARIN DİYE BİR ŞEY YOK! Üzülme kelebeğim... Bir yıldız kayar kimsenin bilmediği. Üzülme kelebeğim... Ağlarken duyulmaz sesim. Üzülme kelebeğim... Korkarım yükseklerden. Üzülme kelebeğim... Kalır yalnızca güzelliğin. Allahım, ne güzel uçuyor bu kelebek böyle! Allahım, bitiyor kelimeler!     
··
89 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.