Gönderi

Bir yedek subay arkadaş anlattı: Mütarekeden sonra Halepten dönüyormuş. Bozgunu taşıyan trenleri görmedinizse gözünüzün önüne getiremezsiniz. Lokomotifi lokomotife, vagonları vagona, yolcuları yolcuya benzemez. Çuh çuh soluyan bir acayip, bir korkunç yaratıktır ki, tekerlekler üzerine alınmış bir müthiş yılan ölüsünü andırır. Tam ölü bile değil, hafif canlı, üstüne bir sürü haşerat üşüşmüş... İşte bu trenlerden birisiyle dönüyormuş. Bu arkadaş Seferberliğin başından beri bütün cephelerde döğüşmüş, yuvarlak hesap on dört yara almış bir sahici kahramandır. Küçük istasyonlardan birisinde bir köylü kadına rastlamış. Bu kadın, yanından geçen üniformalıları durdurur: «Nerde benim Ahmedim?» diye sorarmış. Telâşlı değilmiş. Fakat sakinliğinde dehşetli bir hal varmış. Arkadaş: «Nedense bana bir ana kartalı hatırlattı» dedi, «Olup bitenlerin biricik suçlusu benmişim gibi ürperdim. Dünyanın en müthiş karabasanı, Ahmedini arıyan bu ana-kartala hesap vermektir. «Nerde benim Ahmedim?» sorusuna verilecek bir tek doğru karşılık vardı: «Ana, biz, senin Ahmedini kumarda kaybettik» demek... Fakat bunu ben değil, hiç kimse hatta en yaman korkusuzluğun kendisi bile ona söylemeye cesaret edemezdi!»
Sayfa 407 - Sander YayınlarıKitabı okudu
·
22 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.