‘Babana Davut isminin niçin konulduğunu biliyor musun?’
‘Hayır, bilmiyorum.’
‘O isim ona, kalp yaralarını tedavi etsin diye verildi. Peki, sana
Süleyman isminin ne için konulduğunu biliyor musun?’
‘Senden dinlemek isterim.’
‘Göğsüne selâmet verilinceye kadar dayanasın ve baban Davut´a
erişmeye müstahak olasın diye!’
Sultan Süleyman büyük bir tevazu içinde karıncanın nasihatini
dinlemeye devam etti.
Karınca bu defa, ‘Yüce Allah´ın sana rüzgârı niçin uysal kıldığını
biliyor musun?’ diye sordu.
“Hayır, bilmiyorum.”
‘Dünya ve içindekilerin esen bir yelden ibaret olduğun bildirmek için! Dışı süs, içi boş bir avunmanın kime ne hayrı olmuş? Bak,
benim gibi minicik bir varlığın bile sesini duyuyorsun. Bu, yüce
Yaratıcının seçkin kullarına ikram ettiği bir inceliktir. Kulak güzel
kelamlara âşık olunca kâinattan gelen manevî nidaları işitir, zikirleri
duyar, taşın içindeki zerrelerin tespihatını anlar.’
Kral Süleyman, karıncanın her sözünde Rabbine şükrediyordu.
O minicik varlık bile ne sırlarla doluydu.
‘Sende çok sır varmış!’ dedi Süleyman. ‘Anlat ki bilelim.’
‘Biz karıncalar, Allah’ın iyi kullarına gece gündüz dua ederiz.
Onun vekillerine hürmet, peygamberlerine selam ederiz. O âlimler
ve o salihler de Allah’ın adını anar, ona kulluk ederler. Onların duası
hürmetine rahmet iner ve biz de nimete kavuşuruz.’
Karıncanın her bir sözü anlamlı ve güzeldi.