Gönderi

Şarkının sözlerine katılmadığımı belirtmeliyim. :) Şu hayatta en kıymetli hazinenin sevgiyi, aşkı tanımak olduğuna yürekten inanıyorum. :) Bir insanı sevmeyi bilmeyen nasıl Mevlâ'yı sevmeye yol bulacak ki?.. :) Böyle bir hazine Bahşedildiyse insana neden unutmak istesin, sevdiğine hasretse, hasret acısı zor ama o acıda da vazgeçilmez bir lezzet var... :) Bir gün bir genç, Mevlânâ'nın kapısına gelip ; "-Beni müridliğe kabul buyurun efendim” diyerek niyâzda bulunur… Mevlânâ gence bakar ve; "-Hiç aşık oldunuz mu evladım?” diye sual eyler. Genç şaşkın bir halde ne diyeceğini bilemez. Mevlânâ, müridliğe kabul edilmesi için önce bir kulu sevmiş olması gerektiğini söyler ve genci geri gönderir. Genç ne yapacağını bilemez bir hal içinde ertesi gün tekrar tekkenin kapısını çalar ve isteğini yeniler. Mevlânâ suâlinde ısrarlıdır ve genci tekrar geri gönderir. Üçüncü gün genç dayanamaz ve Mevlânâ'ya bu isteğinin hikmetini sorar. Mevlânâ mütebessim bir çehreyle müride döner ve "-Bir kulu dahi sevmekten âciz olan, nasıl yüceler yücesi Allah'a âşık olmaya yol bulur?" "-Bir kulun ateşine yanmamış gönül, yüceler yücesinin aşkını nasıl bilsin de yansın?" "-Sev de Gel Evladım, Sev de Gel!.." Rabbim Bahşettiyse Aşk Nîmetini, harama bulaşmadan en nezih duygularla taçlandırmalıyız bu hâlimizi ve Leylâ'dan Mevlâ'ya götüren bir köprü olmalı duygularımız... Kalplerimiz ancak Mevlâ'da huzur bulur çünkü... :) Rabbim bu Dünyâ'ya odun gelip, odun gitmekten Korusun, âmin... :)
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.