Kitabı dün bitirdim ve bitirdiğimden beri de ne yazsam nasıl yazsam diye düşünüyorum.
Kitap daha ilk satırlarından itibaren içine çekiyor. Elimden bırakamadan büyük bir merak ve heyecanla çok etkilenerek okudum. Salt bir beğendim veya beğenmedim sözcüklerinin asla yeterli olmayacağı bir hikaye bence.
Hakan Günday'ın daha önce Piç isimli romanını okumuştum. Karanlık ve toplumsal hayata tepkili, sığınamayan insanların hikayesi. Bu karakterleri seviyor sanırım Günday, diğer kitaplarını henüz okumasam da yapılan yorumlardan bu tip karakterleri anlattığını söyleyebilirim. Bu kitabın iki ana kahramanı ise 11 yaşında iki çocuk. Seçimleri, topluma tepkileri, yalnızlıkları, yaşadıkları kendi seçimleri olmayan, şiddetin onları hiçlik duygusuna sardığı iki karakter. İki farklı bölümde anlatılıyor hikayeleri ve sonlara doğru da yolları kesiştiriliyor. Raslantılar yumağı, sarsıcı, etkileyici ve çok detaylı bir kurgu olmuş.
Kitap için pek çok yerde şiddetin romanı diye yazılmış. Evet, şiddetin her türlüsü var kitapta, tüm uygulayıcıları ile birlikte. Şeyhler, tarikat liderleri ve üyeleri, korsan kitap işi yapan mafyalar, MI5 ve MI6 olarak anılan FBI tarzı bir kuruluşun ajanları, ateşeler, gaspçı tecavüzcü dayakçı babalar, kocalar, kötü gardiyanlar, yurt müdürleri.. İyi neredeyse hiç kimse yok hikayede. Elbette şiddetin her türlüsünü barındıran bir hikayede şiddetin tüm uygulayıcılarının yer alması normal. Ancak kitaptaki kürt karakterler baştan aşağı kötülüklerin cephesi olmuşlar. Bu vurguyu yersiz buldum. Kitaba getirebileceğim en büyük eleştirim de bu nokta. Ben bundan çok rahatsız oldum, ne gereği vardı, hikayeye ne kattı anlamadım da.
Raslantılar üzerinden gidiyor bütün hikaye, aynı karakterler raslantılarla sürekli karşımıza çıkıp duruyor. Öyle ki bazı tesadüfler kaba bir tabirle "yok artık" dedirtiyor. Bu kadar çok tesadüfü, kaderin oyununu ben çok rahatsız olarak okumadım açıkcası. Daha çok hikayeye ve satır aralarındaki bireyin hiçlik duygusuna ve toplumsal hayatın her yönüne getirilen eleştirilere odaklanmıştım ancak tüm bu bazılarına kötü Yeşilçam filmlerinde bile denk gelmeyeceğimiz tesadüfler silsilesini sineye çekmiş bir okur olarak kitabın sonunu kaldıramadım. Bu karanlık hikayenin atmosferine hiç uymamış, anlatılanın gerçekliğini yitirdiği bir son olmuş.
Tüm bu önemli noktalara ve rahatsız edici kısımlara rağmen, Günday'ın dili, anlatım tarzı, kurgunun detayı, satır aralarındaki eleştirileri ile kitabı beğendim. Karakterlerin acılarını iliklerinize kadar hissediyorsunuz üstelik yazar bunu yapmak için anlatımını ağdalamamış, acıtasyona hiç girmemiş, fakir edebiyatı yapmamış. Direkt bir tokat atmayı seçmiş, bu yönüyle çok etkileyici. Toplumun görmezden gelme haline de çok doğru bulduğum noktalardan yaklaşmış. Ana karakterlerin iyi olmaya çalışmama halini de çok sevdim, onca acının içinde saçma bir pembelik olurdu, ah o son da olmasaydı...
Herşeye rağmen, merakla ve zevkle okuduğum kesinlikle okunmasını tavsiye edebileceğim, farklı bir roman.
Çok zor bir inceleme oldu benim için, tezatlıklar olduğunun farkındayım ama tam olarak böyle hissediyorum, affınıza sığınıyorum.
Keyifli okumalar..