Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

779 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
10 günde okudu
SENİ BUDALA
YouTube kitap kanalımda Dostoyevski'nin hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/0i9F0L1dcsM Paranın satın alamayacağı şeyler vardır geri kalan her şey için Mışkincard. Athena ne güzel demiş 2006 yılında : "Aşk nefrete ne yakınsın." Dostoyevski ise ne güzel demiş 1868 yılında Budala'nın 715. sayfasında : "Peki, seviyor muydu bu kadını, yoksa nefret mi ediyordu ondan?" 664. sayfada bahsi geçen alıntı aslında kitabın tam olarak özetiydi : "Nasıl olsa, bütünüyle yabancısı olduğu sosyeteye eninde sonunda sokmaları gerekecekti prensi. Sözün kısası, onu sosyeteye "göstermek" niyetindeydiler." Mışkin gibi adeta dürüstlük, iyilik ve sakinleştirme iğnesi olan bir adamı sosyetenin voodoo bebeğiymiş misali yine sosyeteye pazarlayan kimlerdi? Yoksa Rusya halkının Kasım aylarında kasım kasım kasılan ve Mışkin gibi budala algısıyla etiketlenmiş bir adamın hayatında hiç görmediği sosyete veya üst tabaka insanları mıydı? Soğan soyarmışçasına bir karışıklıkta alt, orta ve üst tabakanın bu kadar belirgin olduğu bir toplumda Mışkin bir radyonun kanal değiştirme tuşu gibi alttan üste, üstten ortaya veya ortadan alta sallandırılıp durulurken onun radyo kanal değiştirme tuşu olmasını belirleyen neydi? Tabii ki de paraydı, paraydı ve aşkın nefretle olan oynak dengesinin verdiği volatiliteydi. Evet, finansal bir piyasa ve belirsizliğin arttığı bir değer olmuştu Mışkin artık etrafındaki kadınlar için. Bu yüzden Kemal Sunal'ın "Talih Kuşu" filmindeki gibi yerlere göklere sığdırılamıyordu. Sosyetenin o keskin sınırlarında dönemin belirttiği salt kalıpsal imkansızlıkları delecekmiş gibi sızıyordu! Ne yapmaya çalışıyordu böyle bu adam? Ya da bu adama göz göre göre ne yapılmaya çalışılıyordu? Dostoyevski her kitabında yenileniyordu, eksperimentalliğin sınırlarında dolaşıyordu, onun bir çizgisi yoktu, onun çizgisi kitaplarındaki karakterlerinin akıl almaz detaylı mühendisliğini yaparken aklından geçen beyin hücrelerinin tayin ettiği birbirinden eşsiz DNA'lardı. Mesela Zweig böyle değildir, eğer onun üslubuna alışırsanız diğer kitaplarında da bu üsluba benzer ve yapay heyecanlara savaşlar açmış insanlara rastlamanız çok büyük ihtimal dahilindedir. Ama Dostoyevski ise her seferinde denemiş, denemiş ve denemiş. Nasıl sınırlarının dışına çıkıp daha da absürt olaylarla kitaplarımı nasıl bitirebilirim, nasıl daha da uçlarda uçurumlardan baş aşağı salınabilirim demiş bizlere. Dostoyevski bir havuzda... O havuz ise kelimeler havuzu. Budala ise din sorgulamalarının, siyaset giydirmelerinin, çeşit çeşit ölüm psikolojilerinin, hastalık paranoyalarının en derin çözümlemelerini içeriyor. Budala'yı okuyorum, elimden bıraktığımda sanki Mışkin, Rogojin, Nastasya, Aglaya askıda kalıyormuş gibi ve hemen okunup devam edilmezse o andaki doğal heyecanları ve duygusal dışavurumları kaybolacakmış gibi hissettiriyor. Mışkin'in 93. sayfada belirttiği gibi :"Herkes nedense bir budala olduğumu düşünüyor. Evet, bir zamanlar çok hastaydım, bir budaladan farksızdım. Peki ama, şimdi, herkesin beni budala olarak gördüğünün farkındaysam nasıl bir budala olabilirim? Bir yere girerken hep şöyle düşünüyorum: "İçeride bir budala olduğumu sanacaklar, ama akıllıyım ben, bunu anlayamayacaklar..." Aslında sırf bu alıntıdan bile Mışkin'in yansıttığı gerçeklerin toplumun gerçeklerine ters düştüğünü çok rahat anlayabiliriz. Farkındalık, insanların budalalık algısı ve kesin kararlar verme noktasında dönemin Rusyasına tek kişi üzerinden giydirmeyi yine çok iyi başarmış Dostoyevski. Hatta Raskolnikov'u tez, Mışkin'i antitez olarak kabul edersek bireysel ülkü ile toplumsal ahlaki ülkünün birleşimini de bu karakterler aracılığıyla yüksek sentez olarak bir diyalektiğe ulaştırabiliriz. Bir diyalektik olarak Dostoyevski! Gavrila'nın 158. sayfada dediği gibi "Aslında para insana yetenek kazandırdığı için aşağılık, nefret edilecek bir şeydir." Romanın bir bakıma dönüm noktası Mışkin'e kalan milyonluk miras konusuysa bu alıntının aslında bütün romana yön verdiğini düşünebiliriz. Çünkü para, gerçekten de insanlara olağanüstü bir yetenek kazandırıp arkasında onlarca hatta sayısızca insanı peşinden koşturabilecek nitelikte bir virüstür. İdam mahkumunun anlatıldığı sahneyi çok sevdim. Ölüm hissinden önceki o saniyelerin ve hatta saliselerin bile farkındalığında olunması, o saniyelerin içinin olağanüstü bir içerikle doldurulması hatta zamanın sanki önceden hiç yapılmamış gibi üçe bölünmesi çeşidinde ayrıntılar aslında bize Dostoyevski'nin bu kitapta kesinlikle otobiyografik özellikte bir yazı üslubu kullandığını gösteriyor. Kitapta bahsi geçen maddi/manevi tokat bahsi üzerine ben de bir şeyler yazmak istedim. Maddi tokatlar değil de insanı zaten manevi tokatlar yaralar. Aşkın nefrete en yakın olduğu o anda manevi tokatlar bir bir iner surata ve sen ne olduğunu şaşırırsın. Çünkü manevi eksiklikler insanı maddi eksikliklerden her zaman daha çok yorar. Manevi tokat da surata inmez aslında, duyguların bir ürün olarak yeşerdiği sinir hücrelerinin uçlarına iner tek tek. Bu yüzden de en çok acı veren aslında manevi tokatlardır. Tedavisi, nereden geldiği, neden olduğu bilinmeyen ruhların en derinine inebilen oltalardır onlar aslında. Bu kitapta neredeyse her şey var. O yüzden "Neredeyse Dostoyevskisel Bir Tarih" de diyebiliriz. Çünkü gerek Rusya'nın o dönemlerde -yani 1861 senelerinde- sertliği ve ağır uygulamaları kaldırmasıyla gerekse de Dostoyevski'nin sosyeteyi Rusluk ve Hristiyanlık, daha doğrusu Ortodoksluk gibi konularda meşguliyetleriyle alt ve orta tabakayı ise nihilizm ve o zamanlarda artan özgür düşünce sesleriyle aralarında keskin bir karşılaştırma yapmayı istemişti! Kitapta pek çok kez bahsedilmiş olan ressam Hans Holbein'in titiz bir doğalcılıkla acıyı alabildiğine olağan bir şekilde aktarmayı başardığı, Rogojin ve Mışkin'in karşısında tartışmalarını yaptığı bu tabloya ise günlerdir bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum : scribouillart.files.wordpress.com/2008/07/holbein... Keyifli okumalar olsun.
Budala
BudalaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201225bin okunma
··
15,5bin görüntüleme
Büşra T. okurunun profil resmi
Nietzsche, Budala eserini tesadüfen bulup okumasının üzerine Dostoyevski'ye ithafen şöyle diyordu: "Dostoyevski daha önce Stendhal'da olduğu gibi karşıma çıktı, tamamen kaza yoluyla, bir dükkanda öylesine açılmış bir kitap, daha önce hiç duymadığım bir isim ve birden insanın kendini kardeşiyle karşılaşmış gibi hissetmesi (...) kitabı okumaya devam ettikçe o akrabalık hissi (başka nasıl tanımlayabilirim?) hemen kendini belli etti. O an hissettiğim sevinci tarif edemem." Aklıma gelince eklemeden edemedim, Dostoyevski'yi çok seven biri olarak bu incelemeniz ayrıca çok hoşuma gitti. Kaleminize sağlık.
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Bunu bilmiyordum. Benle paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Sabah sabah güne bilmediğim bir şeyle başlamış olmam da benim hoşuma gitti. :)
5 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Elif okurunun profil resmi
Dostoyevski, karakterlerinin psikolojik buhranlarını öyle başarılı tasvir ediyor ki Freud in bahsi bile geçemez yanında. Suç ve Ceza kitabını okurken de bunu söylemiştim. Bu kitapta da Mışkin in sara nöbetlerini anlatışı beni bayağı etkilemişti. Sanırım kendisi de sara hastası olduğu için, Mışkin in durumunu bu kadar okuyucuya geçirebilmiş. Paraya değer vermeyen, saf,iyi niyetli, temiz kalpli olmanın anlamı gerçekten herkes için enayilik, budalalıktır. Mışkin bugün aramızda olsa bizim için de " Budala " nın biri olacaktı.  İncelemende de dediğin gibi: " İdam mahkumunun anlatıldığı sahneyi çok sevdim. Ölüm hissinden önceki o saniyelerin ve hatta saliselerin bile farkındalığında olunması, o saniyelerin içinin olağanüstü bir içerikle doldurulması hatta zamanın sanki önceden hiç yapılmamış gibi üçe bölünmesi çeşidinde ayrıntılar aslında bize Dostoyevski'nin bu kitapta kesinlikle otobiyografik özellikte bir yazı üslubu kullandığını gösteriyor. " Bir idam sahnesini gözümüzde en iyi candıracak, idam mahkumunun o an yaşadıklarını, düşündüklerini hissettirecek kişi bunu birebir yaşamış insandır. Dostoyevski çok fazla acı, sıkıntı, hastalık, zorluk yaşadığı için bu kadar başarılı bir yazar olmuş. Çünkü her kitabında kendi hayatından, yaşadıklarından izler bulmak mümkün. Bu kitabında Mışkin in hastalığı ve senin de dediğin gibi o idam sahnesi bunlardan bazıları. Ben de bu kitabı çok severek okumuştum,her Dostoyevski kitabı gibi. Senin incelemen de her zaman olduğu gibi çok başarılı olmuş. Ellerine sağlık.
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Dostoyevski Freud'un spoilerıdır diyebiliriz. Daha psikoloji biliminin temelleri bile atılmamışken Dostoyevski temellerin çizimini hazırlayıp planını yürürlüğe koymuştu bile aslında. "Sanırım kendisi de sara hastası olduğu için, Mışkin in durumunu bu kadar okuyucuya geçirebilmiş." Aynen bu düşüncedeyim, birkaç alttaki yorumda da bundan bahsetmiştim, tam olarak aynı düşünüyoruz bu konuda. Dediğin gibi Mışkin'e bizim de şu an Budala olarak bakacak olmamız benim dediğim Mışkin gerçekleri vs. toplumsal gerçekler yoluna çıkmakta diye düşünüyorum. Çoğu kitabında otobiyografik ögelerin görüldüğünü biliyoruz bu yazar için. Fakat bu kitabında o ölüm korkusu anı o kadar iyi anlatılmış ki sanki ben idam ediliyormuşum gibi hissetmiştim. Benim de zevkle okuduğum ve incelemesini yazdığım bir kitap oldu. Yorumun ve verdiğin değer için çok teşekkür ederim Elif, kalemine sağlık senin de.
Necip G. okurunun profil resmi
Oğuz, kitabı bu yıl okuyacağım için kısa bir tereddüt yaşasam da dayanamayıp ilk paragrafı okudum, sonra ikinci, üçüncü derken kendimi yorum kısmında buldum:) Okumayanlar için kesinlikle 'zararlı' bir inceleme değil, aksine daha da merak uyandırdı bende:) Askerde, komutanların yanına gitmeden önce edebiyatın komutanına güzel bir esas duruş olmuş bu inceleme... Emeğine ve kalemine sağlık... Sevgilerimle...
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Necip Hocam. :) Kesinlikle spoiler vermemeye çalışıyorum, verirsem de -o da küçük bir ihtimal- belirtirim tabii ki. Askerde, komutanları da yanıma alıp Dostoyevski'nin varoluşçuluğa karşı bakış açısını, karakterlerini, sara hastalığı nöbetlerinin kafası sırasında yazdığı deli manyak duygu dışavurumlarını onlarla konuşmak isterdim. Edebiyatın komutanı çok güzel bir tamlama olmuş, cuk diye oturmuş. Eksik olmayın, sevgilerimle...
Bu yorum görüntülenemiyor
Kevser S. okurunun profil resmi
Hocam, gerçekten incelemelerinizi büyük zevkle okuyorum. Çok güzel noktalara değinerek yeni bakış açıları sunuyorsunuz. Kaleminize zeval gelmesin :)))
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Teşekkür ederim verdiğiniz değer için. Her zaman dediğim gibi sadece içimden gelenleri, kendim olarak hissettiğim ve kitaplardan sonra araştırdığım birkaç konuda edindiklerimden yazabildiğim kadar varım. :)
19 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.