İlk kez 1926 yılında, "Liyubov Yarovaya" ve ‘Turbin’in Günleri” adlı oyunlar konusunda yapılan bir açıkoturum sırasında gördüm Bulgakov’u.
O günlerde bu iki oyun sık sık karşılaştırılırdı. Katılımcılardan biri olan eleştirmen O, Bulgakov’a amansızca saldırdı.
Onun konuşmasından sonra sahnede, sinirli, heyecanlı, sarışın bir adam göründü. Kolunu eleştirmene doğru uzatıp,
“Sonunda sizi gördüğüme çok sevindim!" diye bağırdı.
“Sonunda gördüm sizi! Benim hakkımda rastgele söylenen her yalanı dinlemek zorunda mıyım? Bütün bu sözler, binlerce kişi tarafından tekrarlanıyor, ben susmak zorundayım, kendimi savunamıyorum! Bu, bir duruşma bile değil! Bana söz hakkı verilmiyor! Nedir peki ortada dönen? Benim seyircilerim var, yargıçlarım da onlar; siz değilsiniz. Oysa beni yargılıyorsunuz. Yazdıklarınız bütün ülkede okunuyor... Benim oyunumu ise Moskova’da bir tek tiyatroda görebilmek mümkün. Oyunumu görmeyenler sizin yazdığınız gibi düşünüyor. Sizse yalandan başka şey yazmıyorsunuz. Benim düşüncelerimi saptırıyor, yazılarımın anlamını değiştiriyorsunuz! Ama sizi sonunda gördüm; bir kereliğine de olsa neye benzediğinizi gördüm. Hiç olmazsa bunun için size teşekkür eder, sizi yerlere kadar eğilerek selamlarım. Sağ olun!”
Eliyle selam verdikten sonra, yine sinirli ve heyecanlı, yanaldan al al, kayboldu. Salona büyük bir sessizlik çöktü. Hiç kimse alkışlamadı. Hiç kimse tepki göstermedi. Kimse, o tuhaf sessizliği bozmaya cesaret edemedi...