"Kör Baykuş"... Bana, "ben ne okudum" dedirten bir eser oldu. Yine bir etkinlikle beraber, bir türlü okuma fırsatı bulamadığım Sadık Hidayet'in sitede çok konuşulan kitaplarından birini okudum. Okudum da nasıl!
Bu incelememde konuyu unutacağım. Konudan bahsetmeyeceğim, sadece hislerimden ve okuma serüvenimden bahsedeceğim. Sadık Hidayet'i araştırmakla başladım yine. Bir kitabın yazarının hayat hikâyesini okumadan kitabına başlamak bana eksik gelir hep. Bir intiharla karşılaştım, ah Fazilet dedim şimdi yandın. Yine bir yazar ve yine intihar. Üstelik ilk denemesi de değil, 25 yaşında da denemiş ölmeyi yazar ama başaramamış sonuncunun aksine. Ve 23 yıl sonra kim bilir neler yaşamış, ne hislerle açmış gazı ve yakmış notlarını yazdığı kağıtları. Neler düşünmüş son anında, eserlerine ne kadarını yansıtmış yaşadığı bunalımın...
Sonra baktım, Sadık Hidayet'in en iyi dostu Bozorg Alevi anlatmış onu. Bir de ondan okudum Hidayet'i. Şaşkınlığımı gizleyemedim. İnsan ve hayvan sevgisinden, nüktedanlığından bahsediyor Alevi. Bunu okumayı beklemiyordum açıkçası. Alçakgönüllü olduğunu, fedakarlığını, hayvandan akan kana bile dayanamadığını anlatıyor. (Kitap bitince bu cümleleri bir kez daha düşünüyorum. Çünkü arkadaşının anlattığıyla alakası yok okuduklarımın...) Üstelik dostunun Paris'de aradığı havagazlı daireyi, tıraşlı yüzünü, kül olmuş notlarını da öğreniyorum Bozorg Alevi'den.
Yine araştırırken, kendi ülkesinde yasaklı olduğunu okuyorum "Doğu'nun Kafkası" Hidayet'in. Gerekçe; monarşi ve ruhban sınıfını eleştirmesi... (Devletin, doğruları yazan ve farkındalık yaratan her sanatçıya yaptığı şey bu diyorum ve buna fazla kafa yormamaya karar veriyorum.)
Ve başlıyorum okumaya... İlk cümle ile kendimi başka bir zamanda buluyorum. Başlarda, hep okuduğum kitaplar gibi olacak sanıyorum ama ilerledikçe içinden çıkamıyorum. Bir süre sonra zamanı ve mekânı kaybediyorum, karakterlerin aslında tek bir amacı olduğunu farkediyorum. Ölümü, özlemi, korkuyu, karamsarlığı okuyorum. Bunalıyorum, ama bırakamıyorum. Bir odanın içindeyim aynı onun gibi, çok zorlansam da bitiriyorum. Ama ne bitirmek...
Normalde biter bitmez inceleme yazarım kitaplara. Sıcağı sıcağına olsun isterim hep. Ama "Kör Baykuş" bir ilk oldu benim için. Bitirince sanki yüzlerce sayfa okumuş hissine kapıldım, bekleme ve düşünme ihtiyacı hissettim okuduklarımı... Ve sonra ortaya bu duygular çıktı. (https://1000kitap.com/Nordavind/Duvar/ "inceleme nerde fazijiiim" yazmasa daha da geleceği yoktu incelemenin gerçi :D) Peki tavsiye ediyor muyum? Bilemiyorum... Sanırım stres altında olanların okumayı ertelemesi taraftarıyım. Ama okunmalı, zamanı gelince mutlaka okunmalı...