Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

215 syf.
9/10 puan verdi
Yıl 1994... Nisan... Ablam 2 yaşında. Babam Erciş'te usta birliğinde. Ablamın da dillendiği zamanlar artık. Aile büyüklerimiz, konuşturmaktan büyük zevk alıyorlar. Telefon yok. Babamın sesini duyamıyor yani ablam, fotoğraflarını gösteriyorlar, sürekli ondan bahsediyor annem, unutturmuyor. "Taaa Van'da baban!" diye öğretiyor ablama. Bir gün akşam oturmuş evde herkes,anneannemler de var, çaylar içilirken evin içinde koşturuyor ablam. Annem peşinde koşmaktan illallah demiş, alıyor oturtuyor yere. "Nerde kızım baban?" diyor. Ablam elini kaldırıyor işaret parmağı havada, "Taavanda!" diyor gösterdiği yere bakarak. Gözünden yaş geliyor herkesin gülerken. Dünyanın öbür ucunda, çektikleri acılar yüzünden göz pınarları kurumuş insanlardan haberleri yok. 800.000 kişinin katledildiği o kısa sürede ailemin küçük eğlencesi oluyor ablamın "tavan" hikayesi... Ruanda... Erzurum büyüklüğünde bir Doğu Afrika ülkesi. Batısında Demokratik Kongo Cumhuriyeti, kuzeyinde Uganda, doğusunda Tanzanya, güneyinde Burundi. Kahve ve çay ihracatında önemli bir yere sahip olan Ruanda, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Belçika'nın sömürgesi haline geldi. Belçika, ülkeyi Tutsi ve Hutu ırkı olarak ikiye böldü ve ülke nüfusunun %10'unu oluşturan Tutsileri fiziki özelliklerinden ötürü üstün ırk ilan etti. Hutu halkı ikinci sınıf muameleye tabi tutuldu, eğitim, sağlık, iş imkanları kısıtlandı. Tutsiler yönetenler, Hutular yönetilenler oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrası değişen dengeler, Belçika'nın bölgedeki hâkimiyetini kısıtladı, Fransa da Belçika'yla birlikte Ruanda üstünde sömürge kurmaya başladı.Azalan Belçika hakimiyeti Hutular için varlıklarını gösterme fırsatı yarattı. 1960'lardan itibaren Hutu zulmü başladı, birçok Tutsi öldü ya da göçtü. 70'li yıllarda darbeyle ülkenin başına geçen Hutu kökenli Habyarimana bütün partileri kapattı, tek partili sisteme geçti. Dönem içinde yaşananlar ve izlediği politikalar yüzünden kendi partisinin de nefretini kazandı.6 Nisan 1994'te başkan Habyarimana, uçağı vurularak öldürüldü ve soykırımı başlatan olay, başkanın öldürülmesi oldu. Ve devam eden 3 ay... ‎ Kayda geçen 800.000 ölü.. Tutsiler ve onlara yardım etmek isteyen Hutular.-Hamilelerin bebekleri dahil değil bu sayıya- Radyodan yapılan Yolande Mukagasana'nın deyimiyle "CİNAYETE ÇAĞRI"lar... En çok Tutsi öldürenin rütbe aldığı bir soykırım. Cesetlerden oluşturulmuş barikatlar... Yol kenarlarında kimi kolsuz, kimi bacaksız, iç organları dışarı fırlamış ölüm dilencileri... İki adımda bir karşılaşılan kesik eller, kollar, bacaklar, kafalar.. Vurularak hindistan cevizi gibi patlatılan kafatasları... Bir Tutsi'nin anne karnında nasıl durduğunu merak eden Hutu askerinin tek bir hamlede anne karnını palayla deşmesi... Tecavüze uğrayan binlerce kadın, çocuk... Akıl sağlığını yitirmiş insanlar... Hepsinin korkulu rüyası palalı askerler... Ülke ekonomisinin durumu ateşli silah almaya müsaade etmeyince, kıyım Fransız desteğiyle Hutu halkına karşılıksız dağıtılan palalarla yapıldı. Bu durum Hutuların işine geldi zira amaçları yalnızca öldürmek değildi. Acı çektirmek, kan dökmek, düşmanlarının kıvrandıklarını görmek onların yegane zevkiydi. Ölebilmek lüks sayılıyordu. Biraz parası kalan Tutsiler, kendileri için kurşun satın alıyor ve eziyete uğramadan kendilerini öldürüyordu. Sahi, bu intihar sayılır mı ? Yolande Mukagasana... Bölgede çok sevilen başarılı bir hemşire. Bu soykırımı birebir yaşamış, anı türünde bir eser ortaya koymuş. Kitabın dili, bazı okurları tatmin etmeyebilir ancak anlattıkları çok çarpıcı. 3 çocuk annesi mutlu bir kadın olan Yolande, kocası ve çocuklarıyla birlikte bir gece evini terk etmek zorunda kalıyor. O günden sonra çalılıklar, tarlalar nereyi bulurlarsa orda yaşıyorlar. Kocasının ölümü, çocuklarının kayboluşu... Hutu kimliğiyle saklandığı yerler, başına gelenler... ‎Bir insana insan olduğunu unutturur mu yaşadıkları? ‎Gülümsemeyi unutur mu insan? ‎ ‎ Unuturmuş. Ortaya koyduğu özellikle Batı tespitleri,25 sene sonra hala geçerli. Avrupa, bugün de Afrika'da yaşayanlara insan diyemiyor. Yalnız Afrika değil, Avrupa dışında yaşayan herkese karşı durum bu. Bir örnek vereyim. Bugün Türkiye'de kaç mülteci var? 4 milyon mu ? Değil. 1961 Cenevre Sözleşmesi için Mülteci Hukuku'na dair ilk genel düzenleme denebilir. 1967'de yapılan ek bir protokolle, bazı sınırlandırmalar getirilmiş -coğrafi sınır şartı korunmuş-, Türkiye de bu sözleşmeyi bu protokolle kabul etmiştir. ‎Ülkemizde 2014 yılında Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu kabul edildi. Bazı kavramlar, tarafı olduğumuz sözleşmenin metnine bağlı kalınarak iç hukukumuzda varlığını gösterdi. Bunlardan biri de mültecilik statüsü... Yaniii, Bir insana mültecilik haklarının tanınabilmesi için Avrupa'dan gelmesi gerekir. Aksi takdirde o insan mülteci olamaz. Arap Baharı sonrasında görülen hareketliliğin sonuncunda şartlı mülteci gibi yeni statüler ortaya konmuştur. Bugün ülkemizdeki Suriyeliler "geçici koruma" statüsündedirler. Avrupa her zaman Avrupa'dır. Bu konuyu burda noktalamam gerektiği hissine kapılarak Yolande Mukagasana'ya geri dönüyorum. Son 30 yılda göçen Tutsiler, Yurtsever Cephe olarak Hutulara karşı savaşmakta ve soykırımın başlamasından yaklaşık 3 ay kadar sonra Tutsiler adına başarılı sayılacak hamleler yapmaktaydılar. Yurtsever Cephe kontrolünde kalan bölgede Tutsi barınakları oluşturulmuş ve ölümün istemediği Yolande'nin bu tarihteki uğrak yerlerinden biri de bu barınak olmuştur. Barınakta tanıdıklarından çocuklarının katledildiğini öğrenen Yolande, burda kaldığı süre boyunca hastaları tedavi etmiş, gördüğü insanlar kendi deyimiyle "BELKİ SOYKIRIM BAŞLADIĞINDAN BERİ İLK KEZ, RUANDA'DAKİ TEK TUTSİ KADIN OLMADIĞININ BİLİNCİNE VARMASINI" sağlamıştır. İncelemeyi Mukagasana'nın biz okuyuculara bıraktığı notla bitirmek istiyorum. " Günün birinde bunları yazarsam, okuyacak gücü kendilerinde bulamayanlar da, Ruanda’daki soykırımın suç ortağı saysınlar kendilerini, diyorum kendi kendime. Ben, Yolande Mukagasana, insanlığa karşı, Ruanda halkının çektiklerini öğrenmek istemeyen herkesin, cellatların suç ortağı olduğunu ilan ediyorum. Dünya ancak, şiddet gereksinimini irdelemeyi kabul ettiğinde şiddetten vazgeçecektir. Ne dehşet ne de merhamet uyandırmak istiyorum. Tek isteğim tanıklık etmek. İnce bir bölmenin ardından dinlediğim bu adamlar, bana en kötü ıstırapları vaat ediyorlar, ne onlardan nefret ediyor, ne de onları kınıyorum. Acıyorum onlara. " İyi okumalar...
Ölüm Beni İstemiyor
Ölüm Beni İstemiyorYolande Mukagasana · Varlık Yayınları · 199844 okunma
··
247 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Elinize sağlık. Böyle bir kitaba layık bir inceleme. İlk incelemesi olduğu için ayrıca değerli. Rwanda'ya uzaktık tüm dünya gibi biz de 94 yılında, ben de çoğu insan gibi 2004'de çıkan "Hotel Rwanda" filmiyle haberdar oldum dehşetin büyüklüğünden. Siz seyretmişsinizdir gerçi ama ben genç arkadaşlar için bırakayım imdb linkini buraya. imdb.com/title/tt0395169
kirmizicekic okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Erhan Bey. Böyle bir konuda, böyle bir kitap için bir şeyler yazılmamış olması içime sinmedi. Filmi izlemedim, daha doğrusu cesaret edip izleyemedim. Link için de ayrıca teşekkürler.
2 sonraki yanıtı göster
mustafa tamer akder okurunun profil resmi
Manas destanı bu incelemeden kısa mı yoksa bana mı öyle geldi. Okuduğum birçok makaleden ve bazı kitaplardan daha uzun geldi. :P :D Bir ara inceleme bitmeyecek gibi geldi. İki kere su molası üç kere kahve molası bile verdim. :D Hatta bir ara bitmeyen yorum yapmışlar diye düşünmeye başlarken hunharca farenin topuzunu döndürürken birden tünelin ışığını görür gibi oldum alttaki incelemeyi görünce. :D
kirmizicekic okurunun profil resmi
Ahhahah :D yemek molası da verdirmediyse yeterince uzun değilmis demek ki :D bı dahakine araya yemegi de sığdıracak uzunlukta yazarim :P
6 sonraki yanıtı göster
Ferah okurunun profil resmi
Kaç gündür paylaşacağım deyip de unuttuğum bir inceleme o güzel yüreğiniz dert görmesin.
kirmizicekic okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Ferah Abla🌺🌷
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.