Su, "Benimle temizlenme!” derse sana,
"Zaten kirli değilim," diye karşılık ver.
Ruanda atasözü
Kitap gibi, ben de Ruanda atasözü ile başlayayım dedim yorumlamaya.
Bir soykırımı anlatmaya insan nereden, nasıl başlayabilir ki?
Nisan 1994 de yani çok yakın bir zamanda, belki bir kısmımızın, belki de hiç birimizin duymadığı bir soykırımdan bahsediyorum.
Başladığım an etkisi altına alan, kafamı allak bullak eden, kalbimi sıkıştıran bu kitabı nasıl anlatırım gerçekten bilmiyorum. Zaten biz insanlar, kendi başımıza gelmeyen şeyleri ne kadar güzel okuyor, dinliyor ve anlatıyoruz. Başka de hiç bir halt yaptığımız yok. Yakın bir zamanda bir katliam oluyor ve tüm dünya kör, sağır, dilsiz....Sadece ve sadece seyirci kalıyoruz...
Düşünsenize, komşunuz, dün akşam yemek yediğiniz kişi, yarın sizi elinde bir pala ile gelip doğruyor, beyninizi dağıtıyor.
Çocuklarınızı, eşinizi, sırf kendinden değil diye öldürüyor. Öldürmezse, onu öldürmekle tehdit ediliyor ya da bizden olmayan ölsün deniyor.
Alevisi-Sünnisi, lazı-kürdü, sağcısı-solcusu... Bizde de insanlar böyle sınıflandırılmıyor mu? tek farkı, soykırıma gidecek derecede dolduruşa gelmedik daha ...ÇOK ŞÜKÜR.
Kitap ile ilgili daha doğrusu kitapta anlatılanlar ile ilgili bir kaç bilgi yazıp köşeme çekileyim bende her insan gibi.
İzlemeye, okumaya devam, malum elimizden başka ne geliyor ki?
Ama yine de hani diyorum ki, umudu elden bırakmayalım, güzel günler görelim, dünyamız barış içinde yaşasın, çocuklar, kadınlar, insanlar öldürülmesin, katledilmesin, güzel günler görelim, güneşli günler.............
----
"1994 Şubat’ın da, birbirinin karşıtı olan iki siyasal partinin başkanı art arda öldürülür ve 6 Nisan akşamı sıra Ruanda başkanı Habyarimana’ya gelir. Özel uçağına yapılan bir saldırı sonucu, Burundi’nin başkanıyla birlikte ölür. Yarım saat sonra, İkinci Dünya Savaşı sonrasının en büyük soykırımı başlar.
800.000’in üstünde (bazı yazarlara göre bir milyonu aşkın) kişi öldürülür: erkeği, kadını, çocuklarıyla Tutsiler, ya da Tutsileri korumaya çalışan hatta onları öldürmeyi reddeden Hutular."
100 günün bilançosu ağırdı:
100 gün içinde Tutsi’ler ve bazı ılımlı Hutu’lar dan oluşan yaklaşık 800,000 ila 1 milyon arası sivil kişi katledildi.
Soykırımdan sadece 300,000 ile 400,000 arasında kişi kurtulabildi.
Soykırımın 100 gününde 250 – 500,000 kadına tecavüz edilmiş, bu kadınlar 20,000 kadar çocuk doğurmuşlar.
Hayatta kalanların 75,000’i soykırım sonucu öksüz kaldı.
Hayatta kalanların 100,000 kadarı 14 ile 21 yaş arasında, 60,000 kadarı kendine bakamıyor.
Hayatta kalanların 10 da 7’sinin aylık geliri 5000 Ruanda Frankından ( $8 USD) daha az.
Kitap başında bir uyarı ile başlıyor.
{ Okura Uyarı
Ben Ruandalı bir kadınım. Düşüncelerimi kitaplara aktarmayı
öğrenmedim. Yazılı değil, sözlü bir dünyam var.
Ama bir yazarla tanıştım. Öykümü o anlatacak.
Öykümün konusu mu? Ruanda’da ki 1994 katliamından sağ Kurtulmuş bir kadınla ilgili.
O tarihten bu yana, tek bir dostum var: kendi tanıklığım.
Kim bilir, belki bir gün yeni dostlar edinebilirim.
Yolande Mukagasana }
Yolande, başından geçenleri tek tek anlatıyor, kocasının öldürülmesini, kardeşlerinin ve arkadaşlarının katledilmesini v.s....
Komşularının, hatta, hayatını kurtardığı kişilerin "sırf Tutsi olduğu için" onu öldürmek istemesini, ihbar etmesini, saklanmasına izin vermemesini, çocuklarını ele vermesini, evini talan etmesini... anlatıyor...
Çocuklarım nerede demekle geçiyor günleri.
---------
Ben "Muganga"yım. "Doktor" anlamına geliyor. Ama doktor değilim. Üç çocuğu, bir kocası, ülke içinde ve dışında bir sürü akrabası olan bir başhemşireyim. Tutsiyim. En büyük kusurum bu. Halim vaktim yerinde bu da ikinci kusurum. Gururluyum, bu da üçüncüsü...
Günün birinde bunları yazarsam, okuyacak gücü kendilerinde bulamayanlar da, Ruanda’da ki soykırımın suç ortağı saysınlar kendilerini, diyorum kendi kendime. Ben, Yolande Mukagasana, insanlığa karşı, Ruanda halkının çektiklerini öğrenmek istemeyen herkesin, cellatların suç ortağı olduğunu ilan ediyorum. Dünya ancak, şiddet gereksinimini irdelemeyi kabul ettiğinde şiddetten vazgeçecektir.
Vahşetle barbarlık arasında seçim yapmamızı kim ister bizden?
Biz siyahlar, sevecen duygularımızı belli etmek istediğimizde, canı gönülden kucaklaşırız.
Siz beyazlar, elinizi hafifçe dokundurup hemen giysilerinize sürtersiniz.
Biz siyahlar, aramızda uyuşmazlık olduğunda birbirimizi sakat bırakırız.
Siz beyazlar, birbirinizi kısık ateşte yakarak öldürürsünüz.
Hangimiz nefrete daha layık?
Başka anakara, başka gelenekler.
Batı hangi hakla bizim daha az vakur olduğumuza karar veriyor?
Okuyacak gücünüz vardır elbet, okuyun lütfen.