Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

211 syf.
8/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Hayal gücünün olmadığı bir ülke, "Son Şeyler Ülkesi". Kelimenin bittiği yer klişesinin gerçeğe döndüğü bir yer burası; önce nesneler yok oluyor, sonra hafızlarda kayboluyor neye benzedikleri, en son da isimlerini unutuyor insanlar. Paul Auster'in
New York Üçlemesi
New York Üçlemesi
'nin ardından 1987 yılında çıkarttığı bu ikinci kitabında, abisini aramak için rahat evini terk ederek bu distopik /post apokaliptik, ne olduğu belli olmayan ülkeye gidiyoruz Anna ile birlikte. Kitabın başında hemen bir mektup olduğunu anlıyoruz bunun, Anna'nın bir arkadaşına yazdığı (belki de bize, kim bilir). Mektup yerine ulaşmış mı bilmiyoruz ama alan birisi var. İlk iki paragrafta o okuyor mektubu. Sonra Anna alıyor sazı eline ve bizi bu New York'tan Kaçış / Dark City tarzı kentin içine sokuyor yavaş yavaş. Diğer ülkelerde her şey normal ilerlerken büyük bir felaket meydana gelmiş ve burası distopik bir ülke haline gelmiş. Auster tabi ki her şeyi açık açık vermiyor okuruna alışıla geldiği üzere. Neden böyle olduğuna dair bir ipucumuz yok, ülkenin, kentin neresi olabileceğine dair sadece tahminlerimiz var (Yanılmadınız, New York:) Aslında başından sonuna kadar bu Son Şeyler Ülkesinde hayatta kalmasının hikayesini yazıyor bu mektupta mavi defterine Anna. Başlarda anlatılan her geçen gün daha kötü olan bir kentin hikayesi. Mad Max tarzı bir çapulculuk var. Yönetim kademesi mevcut ama fazla göze batmıyor. Umudunu kesenler, ölmek için çeşitli yollara başvuranlar var. Bu vahşi kentte hala çarpışan ve yaşamaya çalışanlar var, dolandırıcılar var, çöpçüler var, ceset toplayıcılar var, daha aklıma gelmeyen bir çok değişik gruplar var. Her düzen kendi insanlarını yaratıyor sonuçta, ne kadar kötü olursa olsun. İlk 40-45 sayfalık kent anlatımından sonra Anna'nın hikayesine geri dönüyoruz. İniş çıkışlarla dolu bir hikaye bu, yaşamaya çalışırken tanıştığı insanlar; yaşadığı , hissettiği her şey. Açıkçası bir ara Oliver Twist'de buldum kendimi. Sonlara doğru ısınmak için Charles Dickens kitaplarını yaktıklarında da acaba mı dedim hatta:) Viktorya İngiltere'sini anlatan filmlerde görülen sefillik geldi aklıma bir de bonus olarak:) İşte bundan sonra Anna Blume bu şehirdeki hayatını anlatılıyor ve bitiyor mektup. Paul Auster'in o tanıdık tane tane, temiz, akıcı diliyle bırakamıyoruz kitabı rahatsız eden yerlerde bile. New York üçlemesi gibi size zevk veren bir zorlama yok fazla kitapta. Ama anlatım güzel gerçekten, ilgi çekici detaylar, güzel semboller var – çöpçülerin yaşamalarını idame ettiren market arabalarına göbek bağı ile bağlanmaları gibi ya da mektubun sonuna doğru yazısının gitgide küçülmesi ve kelimelerin anlamsızlaşması gibi belki. New York Üçlemesine yapılan bazı göndermeler önemsiz de olsa gülümsetiyor insanı. Bir kaç tane direk göze batan gönderme dışında, bu kitapta da kelimelerle epeyce oynuyor Auster. Öyle ki bazı yerlerde orijinalden okumak daha mı iyi olurdu diye düşünmedim değil. Bazı yazarlarda çeviri ne kadar mükemmel olursa olsun yazarın vermek istediğini tam olarak karşılayamaz gibi geliyor bana. Neyse ki Tutunamayanlar gibi bir yapıtın orijinalini okuyabilecek kadar şanslıyız en azından. Tekrar gönderme olayına dönersek, ben bu kitabın ismini Kilitli Oda'daki Fanshawe'un ilk kitabının ismine benzettim; "Hiçülke". Yazarın diğer kitaplarına fazla benzemeyen bu kitabı daha önce yazmış olabileceğine dair bir kanı da uyandı bende bu yüzden. Başka bir benzerlik de gene aynı dönemde Japonya'da çıkan bir kitapla dikkatimi çekti. Yapılmakta olan deniz suru, Murakami'nin
Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu
Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu
kitabındaki Dünyanın Sonu'nu hatırlattı bana nedense. Zaten iki yazarın anlatım biçimleri birbirine çok yakın. Konu Paul Auster olunca insanın aklına böyle alakasız şeyler sürekli geliyor işte. Eserde bazı tutarsızlıklar da göze çarpıyor, verilen bilgileri nesnel olarak sorgularsanız. Bazı şeylere çok saçma diyebiliyorsunuz. Ama açıkçası ben o açıdan düşünmek istemedim hiç, bu distopik bir bilim kurgu değil bence, sadece farklı bir dünyada abisini arayan bir kızın hikayesini anlatmış Paul Auster bizlere. Diğer kitapları gibi beyni zorlamıyor dedim ama insana düşündürdüğü birçok şey var "Son Şeyler Ülkesi"nin. Kısa ama dolu bir kitap ve kesinlikle okunmaya değer.
Son Şeyler Ülkesinde
Son Şeyler ÜlkesindePaul Auster · Can Yayınları · 2020986 okunma
··
724 görüntüleme
Büşra Nur okurunun profil resmi
Okumanıza, beğenmenize ve özellikle bu güzel incelemeyi yapmanıza ne kadar sevindim anlatamam. ^^ Yüreğinize ve emeğinize sağlık.. ")
Erhan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler, beraber okuyoruz zaten Auster'i galiba. Siz yarılamışsınız ama:)
5 sonraki yanıtı göster
Mysteron okurunun profil resmi
Yarattığı distopya aslında realiteden çok uzak bir dünya değil; değişimin çok hızlı yaşanmasına vurgu yapmış ki günümüz dünyasına bakıldığında bu yönden benzetilebilir.Çöp, atık madde toplayarak hayatlarını kazanma çabasında olan insanlar, işlenen suçlar, hırsızlıklar, değişen iktidarların kendi yaptırımlarını dayatması...Distopya çerçeveli, günümüzün onun tabiriyle yanılsamasıyla iç içe geçmiş bir dünya düzeni.
Erhan okurunun profil resmi
Distopya'ların korkutucu yanı zaten küçük de olsa yaşanma ihtimali:) Ama kitapta geçen bazı abartılı öğeler de mevcut diye hatırlıyorum. O yüzden Murakami'nin kitabına benzettim zaten.
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Nesrin A. okurunun profil resmi
Benim gözümde buradaki Paul Auster'in temsilcisi olan sizden yine merak uyandıran bir inceleme. Murakimi'nin bahsettiğiniz kitabını seven biri olarak vakit bulduğumda okuyacağım öyleyse bu kitabı. Teşekkürler bu güzel inceleme için.
Erhan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler değerli yorumunuz için. Ama ben daha yeni başladım Auster'e. Kitaplarının tamamını okuyan https://1000kitap.com/Sampdoria Bey gibi değerli okurlar var daha önce. Bir de aslında dünyanın sonu, sanki bu kentin her şey bittikten sonraki hali gibi geldi bana hiç bir bağlantısı olmasa da. Teşekkürler ve günaydınlar.
Aurora okurunun profil resmi
Paul Auster özgün bir yazar. Kış Günlüğü'nü okumuştum. Kendi hayatını anlatıyordu. Cümleleri, itirafları, duyguları kendine hastı. Kendisine ayrıca zaman ayırıp, okunacak bir yazar. Kaleminize sağlık. Güzel bir inceleme olmuş.
Erhan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler, ilk kitaplarından başladım ben de, kesinlikle okunabilecek bir yazar evet. Ve şu ana kadar okuduklarımda kendinden bir şeyler var. Diğerlerini okuyunca daha detaylı bir fikir sahibi olurum gibi geliyor.
NigRa okurunun profil resmi
Elle tutulur bir olay anlatmıyormuş gibi duran ama bir sürü şey anlatan kitaplardan. Şahane bir distopyaydı, hem üzen hem tiksindiren. İnceleme şahane tabi teşekkürler.
Serkan Öztürk okurunun profil resmi
Harika bir inceleme bu. Okumaya doyamadım, elinize sağlık. Yanılsamalar Kitabı, Yalnızlığın Keşfi, Ay Sarayı, Kehanet Gecesi incelemelerinizi özellikle bekleyeceğim. :)
Erhan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler, sırayla hepsini okumaya çalışacağım ben de :)
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.