Milyonlarca insan tarafından okunmuş ve okunmaya devam edecek bu başyapıt için ne söylenebilir ki? Yüzlerce inceleme ve alıntıdan sonra üstelik.
Ben de yazara, yüzünü görmediğim benden 100 yıl önce doğmuş ağabeyime sesleneyim en azından.
FRANZ AĞABEY ,
İnternet yoktu henüz,telgrafın telleri başını döndürmeye yetiyordu.Cep telefonu yoktu ama ev telefonları uzun uzun çalıyordu ve zihninde yankılanıp duruyordu.
Trenler hızlı değildi ama kara dumanlar çıkartıyordu,fabrika bacalarını anımsatıyordu sana.Sanayi devriminin bütün yükünü omuzlarında hissediyordun,kıvranıyordun.
Otomobiller tın tın uçaklar pır pır acemice ilerliyordu,bu kadar yenilik ruhunu yoruyordu. Fakat gemiler başkaydı.Yüzyıllardır vardı onlar.Uzak ülkeler seni çağırıyordu.Olsa olsa bir gemiyle gidebilirdin. Bilmediğin bir güç seni kalmaya davet ediyordu,inanıyordun.
İnanıyordun bütün olup bitenin bir rüya olduğuna.Düşlerin tek çıkış yolundu,biliyordun.
Ve aşka inanıyordun sen,üstelik kavuşmayı ön şart olarak kabul etmiyordun. Seviyordun,sevmek istiyordun.
Aslında her gün az çok aynıydı.Kağıtlar üst üste gelip dosyalara dönüşüyordu.Kayboluyordun. Ve bir lokma ekmeğe muhtaç olmamak için dişlerini sıkıyordun. Çıkış yoktu biliyordun, nereye gidersen git böyle olacaktı.Ruhunu ezip geçecekti birileri, birileri hep yok sayacaktı seni. Anlamazlardı.Düşünüyordun.Okuyordun.Ve nihayet yazıyordun.Kalem kutsaldı. Kadim zamanlardan kalma bir yarayı taşıyordun.
Boynunu büküp kabullenmiştin derdini.Yazıyordun. Zihninin zembereği boşalıyordu yazarken,tazeleniyordun.Var oluşundan gelen insan olma haline tutkuyla bağlıydın.
Yemek,içmek,yürümek,uyumak gibi eylemlerin yanına ekleyebileceğin, içinde nesne barındıran tek eylem yazmaktı. Kalem ve yazmak. Kalem yeryüzüne bir ayet olarak inmişti sana göre.Geri kalan ne varsa büyük bir kaosun parçalarıydı.Gözünün gördüğü her şey birbirinden bağımsızdı. Zihnindeki binlerce yol bir araya gelemiyordu.
Tek çare yazmaktı. Yaşadığını hissetmenin başka bir yolu yoktu.Ölüm ise hayattan kıymetliydi. Ölüyordun, ölümsüzleşiyordun.