İshak uzun zamandır aradığım bir eser. Aradığımı unuttuğum bir anda karşıma çıktı ama hep bir yerlerde duruyormuş diyeceğim inanmayacaksınız, okuyana kadar belki. Öyküler, ama neyin öyküsü, hayır belirsiz, kesintili değil aksine net serüvenler. İfade etmekte zorlandığım imgelemi testerenin keskin, tırtıklı yüzeyine bıçağın insafına bırakmakta gönüllü olup olmamakta. Sayfaları çevirdikçe, bu hikayeleri yüzlerce kez okudum dedim kendime. Sonra kafama dank etti. Soyunmak gibi bu. Bedenlere bakıp 'ne var hepsi aynı ' der ama iş soyunmaya gelince son parçalarda tıkanıp kalır insan. "mahremiyet" işte sizi bağlayan bu. yazarın kaleminin tadına doyulmaz yönü. Hangi hikayeye girse onun kelimelerini tanırsınız böylece. Durun daha bitmedi. Cesaret konusunda pek atak davranamayacağınızı sezmiş gibi organlarınıza göz diker yazar; boğazınızı tıkayan adem elmanıza belki. Nişan alır ve tam isabet... Konuşarak ne çok anlatamadık kendimizi
Belki biraz susmalıyız bu hikayelerin içinde. Nefesimizi yazara teslim etmeli kavalının iç burkan tınısına kapılıp fareli köyüne İshak'ı, at cambazlarını, dördüncüyü, kepçe kızı, Yunus'u tanımak için uğramalıyız.