GELİN KIRALIM ÖN YARGILARIMIZI, TANIYIN ŞU ADAMIN YAZAR TARAFINI
Hıncal Uluç 80 yaşında. Bu da demek oluyor ki neresinden baksan Türkiye'nin 70 yılına tanıklık etmiş.. Az şey midir bu? Bazıları için garip kahkahasıyla gereksiz aykırı birisi, bazıları için içi boş bir zevzek, bazıları için yıllarca okumaktan vazgeçemediği bir köşe yazarı.
Şimdi sözü kendisine bırakıyorum, birkaç dakika okuyup kararı siz verin, umarım sıkılmanıza sebep olmam. Kısa sayılabilecek yazılarından oluşan bir kitap bu. Sadece birkaç yazısına değinerek,alıntılarla biraz olsun tanıtmaya çalışayım size "yazar" Hıncal Uluç'u..
-Anahtar.. Bu Ne Anahtar Sözcüktür Yaşamda.. ,
"Her eve gelişimde kapıyı anahtarla açmaktan yoruldum" demiştim. Ne güzeldir zili çalmak ve size birinin kapıyı açması. Bunu sağlamak için anahtarı bir başkasına vermeniz gerekir. Ki gelsiz sizden önce eve. Evi ısıtsın. Sımsıcak yapsın. Yuva yapsın. Kapıyı çaldığınızda koşsun, kucaklasın kapıda sizi. Mutluluk tariflerinden biri bu mu acaba?
Birini bulursunuz . "işte bu!" dersiniz. Anahtarı verirsiniz. Bu, özgürlüğünüzü terk edişiniz anlamına gelir. Bu, yüzük vermekten de öte bir sadakat yeminidir.
-Sevginin Ve Değerin Ölçüsü,
İnsanlar bazen kendilerini kandırır ya da şüpheye düşerler, "Ona karşı duygularım çok karışık.. Seviyor muyum acaba?" Sevginin ve değerin en yanılmaz ölçeği, tercihtir, önceliktir.
"Hadi sinemaya gidelim" dediğinizde arkadaşınız ," Tabi harika" demeden önce "Ne film oynuyor?" diyorsa hele hele ardından," Ben o filmi sevmem" deyip buluşma teklifiniz reddediyorsa mesela, bilin ki asıl sevdiği sinemadır. Siz değilsiniz. Siz ancak onun ilgisini çekecek bir film ve boş bir zamanını bulabilirseniz, onunla buluşabilirsiniz. Bunun adı da sevgi olamaz tabi. Sevgide önemli olan bir arada olmaktır. Sinema bahanedir sadece.
Düşünün bakalım, sevdiğinizi sandığınız insanın hayatınızdaki öncelik sırası nedir?
-Bir Kıssa.. Birkaç Tane De Hisse!.. ,
Adamın biri ıssız bir yolda dalgın dalgın giderken bir çukura yuvarlanmış. Uğraşmış, uğraşmış çıkamayınca "imdat!" diye bağırmaya başlamış. Bir doktor geçiyormuş çukurun yanından. Sesleri duyunca,cebinden defterini çıkarmış. Bir reçete yazıp atmış aşağıya ve yürüyüp gitmiş. Adam çığlık atmaya devam ederken bir rahip gelmiş çukurun başına. Aşağıdaki adamı görmüş. O da bir kağıt çıkarmış cebinden. Bir dua yazmış, çukura atmış, yürümüş gitmiş sonra.
Derken bir arkadaşı görünmüş çukurun başında. "Hey Joe!" diye bağırmış çukurun içindeki. "Benim ben dışarı çıkmama yardım eder misin?" Arkadaşı hemen çukura atlamış. "Sen deli misin?"diye çıkışmış imdat çağıran, "Şimdi ikimiz de çukurdayız." "Doğru" demiş arkadaşı. "İkimiz de çukurdayız ama ben bu çukura daha evvel de düşmüştüm ve nasıl çıkılacağını biliyorum.."
Öykü beni niye bu kadar fazla etkiledi, düşündürdü diye düşündüm. Böyle arkadaşlıklar giderek azalıyor belki de ondan. Uygarlaştıkça uzaklaşıyoruz birbirimizden. Bugünün arkadaşlıkları birlikte eğlenmek için daha çok.
Birlikte terlemek, birlikte savaşmak,sırt vermek,omuz vermek gerekince bakıyorsunuz pek bir yalnızsınız..
-İfade Edemeyen Millet,
Babamın annemi ne kadar çok sevdiğini, annemin öldüğü gece anladım. Annem yaşarken bu kadar güçlü, bu kadar derinden, bu kadar ölesiye sevildiğini duymuş, hissetmiş miydi acaba? Asıl onun hakkı değil miydi, benden önce bilmek..
Ah o anlatamamak.. Her şeyi söylemenin mümkün olduğu yerde bile anlatamamak..
Nahit Ulvi Akgün'e sığınırdım o zaman. O anlatırdı benim adıma, ikimiz adına her şeyi. Siz de öyle yapın.İfade edemeyince şiire sığının.
"Bir şey var aramızda
Senin bakışlarından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucunda"
-Babamı Bir Kez Daha Anarken,
"Anne tüfek" dedim. Ağlamaya başladı. Benim size bu satırları yazarken ağladığım gibi. Sıkıntı son haddine varmıştı ve babam anneme, "Benim çocuklarım bu bayram öksüz çocuklar gibi kalmayacaklar. Her zamanki gibi bayram yapacaklar. Tepeden tırnağa giydireceğiz, bayram sabahı elimi öperken harçlıklarını da vereceğiz hanım" demişti.
Neyle? İşte o tüfekle.Babamın bizlere sevgisi, atalardan gelen gururunun ve hayattaki en büyük keyfinin de çok ötesindeydi. Tereddüt bile etmemişti , bizim bayramımız için tüfeğini satarken. Sanki sözleşmişiz gibi, evde o tüfeğin lafı bir daha hiç edilmedi. Çünkü hepimiz, o tüfeklerin binlercesinden çok daha değerli bir şeye sahip olduğumuz biliyorduk. Sevgiye !..
-----------
Bunlar sadece birkaç yazıdan , kısa birkaç bölümdü. Eh artık size kalmış değerlendirmek..