Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Telefon
Sapsarı bir sisin içinde yüzüyordu, neden burada olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Nerede olduğunu da bilmiyordu zaten. Sarıdan nefret ederdi, neyse ki normalde bonus olarak gelen kötü koku yoktu şu anda. Bir sisin içinde nasıl yüzülür ki diye düşünmeye başlamıştı ki onu gördü, ya da o olduğunu düşündüğü bir silueti, uzaklarda yürüyordu yavaş yavaş. Kendisi yüzerken onun nasıl yürüdüğüne aldırış bile etmeden kulaçlarını hızlandırdı. Etrafında yüzlerce bulanık figür vardı ama o olduğunu biliyordu yürüyenin. Sarı sis içindeki tek sıcak şey oydu ilginç olarak. Hızlandıkça gücünü tükettiğinin farkındaydı, ama ona yaklaştığını bilmek daha da kamçılıyordu kendisini. Yeşil siluet gitgide büyüyordu önünde. Durmuştu sanki, kendisine doğru dönmeye başlamıştı hatta. Delirecekti sevinçten. Tam o anda kısık bir ses duyulmaya başladı arkasında. Bakmadı, Onu görecekti, arkasına bakamazdı şimdi. Ses şiddetini arttırdıkça bulunduğu yerde durması zorlaşıyordu gitgide. Sanki kendisini sese doğru çeken bir güç vardı. O ise hala dönememişti, yüzünü göremiyordu hala, yeşil bir siluetti sadece. Var gücüyle kulaç atmaya devam etse de ses artık dayanılmaz hale gelmişti. Hadi son bir çaba, lütfen dön artık diye bağırdı içinden. Yeşil siluetin yüzü seçilmeye başlamıştı tam, bir kulaç daha, patlamak üzereydi beyni, arkasına baktı. Gözlerini açtı, çalan alarmı kapattı. Telefondaki bildirimlere baktı umutsuzca, bir kaç oyun gönderimi, bir iki son dakika haberi, bolca reklam. Başka bir şey yoktu. Bildiği, daha önce kullandığı tüm mesajlaşma programlarını taradı- hiçbirşey yoktu. Yataktan kalktı, kolları ağrıyordu sanki, rüyadandır diye düşündü, gülümsedi kendi kendine. Sonra astı suratını tekrar, buna hakkı olmadığını düşünerek. Tuvalete girdi, haberlere bakmaya başladı telefonunda. Hala etkisinden kurtulamamıştı o sarı sisin. Ne olabileceğini düşündü, rüya tabirlerini açtı. İnanmasa da hibirşeye, bakıyordu yine de burçlara rüya tabirlerine. Sonra da “olur mu öyle şey” diye alay ediyordu hep. Rüyada sarı görmek manevi duygularını çok yoğun olduğu anlamına geliyormuş, siste yürümek vardı bir de, sorunlar ve zorluklar karşısında mücadele etmekmiş diye düşündü. Yeşil siluete bakmasına gerek olmadığının farkındaydı. Eski mesajlara baktı, gülümsedi ahlaksızca tekrar. Su ısıtırken saatine baktı, daha vardı servise bayağı, Daha önceyi hatırladı, eski sabahları, o saatlerde ne yaptığını düşündü. Kahvaltı herhalde, Aklına gelmedi bir şey. Rüyasındaki sisi hatırladı yine, sanki benzer bir yoğunluk vardı dünyasında. E-postalarını kontrol etti kahvaltısını yaparken, sonra da aptallığına küfretti. 3 haftadan beri reklamdan başka bir şey yoktu mesajlarında. Biliyordu birşey göremeyeceğini ama hala anlamsızca bakıyordu, birşeyler bekliyordu- göklerden birisinin her şeyin hata olduğunu, hayatın eskiden olduğu gibi devam edeceğini söylemesini belki de. Dışarı baktı gökyüzüne, yağmur başlıyordu. Şemsiyesini almadan çıktı dışarı, Başlamıştı bile, durağa kadar yavaş yavaş yürüdü. Islak ıslak etrafındaki insanlara baktı, gözlerini kaçırıyordu hepsi kendinden. Kulaklığını takıp dinlemeye başladı çalma listesini. Üç haftadır aynı listeyi dinliyordu. Neyse ki silmemişti hesabından, umarım silmez diye düşündü. O da dinliyor muydu acaba, belki de kendisini düşünüyordu dinlerken. Öyle ya kimi düşünecekti ki, beraber yapmışlardı listeyi. Gece Müzikleri diye bir isim koymuşlardı. Hala durduğuna göre belki onun da içinde hala var olan birşeyler vardı. Solundaki kadının kendisine kötü kötü baktığını görünce suratındaki aptalca gülümsemeyi fark etti. Hep aynısını yapıyordu, önce kendisini gaza getiriyordu sonra da daha kötü oluyordu her şey. Gözlerini kapattı kadını görmemek için, o geldi hemen gözünün önüne, rüyasında göremediği gibi değil, en son gördüğü şekilde. Yo, en son gülmüyordu ki giderken. Servis geldi, bindi vakit geçirmeden. Günaydın deyip oturdu hemen yanı boş olan koltuğa, her sabah aynı insanları görmekten bıkmıştı. Onların da kendisini görmekten bıktığına emindi. Kendisini gördüğü için bıkmayacak tek bir kişi biliyordu, acaba öyle miydi, bıkmamış mıydı gerçekten? Neden ara vermişlerdi öyleyse? Evet ara verelim demişti, bitirelim dememişti ki hem. İstediği zaman arayabilirdi, o da kendisini arayabilirdi hem, niye aramıyordu peki.? Kitabını açtı, “Olmayı düşlediğiniz yerde tüm benliğinizle olmanız gerekiyor. Bölünmüş bir krallık, düşmanların saldırısına karşı koyamaz. Kafasının içi bölünmüş bir insan, yaşamın yükünü gerektiği gibi kaldıramaz.” Ya ne diyorsun sen Coelho? Attı kitabı yana, sırf onun için almıştı kitabı. O okuyor diye, bir türlü bitirememişti ama. Şimdi belki bitirirse diye düşündü. Ani bir frenle kafası öndeki koltuğa çarptı. Sinirli bir şekilde şoföre baktı, hiçbirşey yokmuş gibi sürmeye devam ediyordu midibüsü, telefonunu çıkardı, mesaj yazmaya başladı. Durdu, nereye gönderecekti ki? Sildi mesajı, Uyumaya çalıştı ama biraz sonra durdu servis. Bütün gün bir sürü gereksiz işlerle uğraştı, boş kalmak istemiyordu, telefonuna bakmak istemiyordu. Kafasını serbest bırakmak istemiyordu. Kendini bırakmak istemiyordu o sarı sisin içine. Öğlen olunca herkes çıktı, o kaldı orada. Bilgisayarda birşeyler yazıyordu hala, ama aklı telefonundaydı. Acaba mesaj var mıydı? Direniyordu ama, ayrılmak istemiyordu. Kötü olacaktı herşey zaten , ne zaman daha iyiye gittiği görülmüştü ki? Belki bir zamanlar. Olmadı, baktı telefonuna, hiç bir şey yoktu hala. Öğleden sonra yapmadı bir şey, yazmadı yazıyı da artık. Anlamsızca gezindi internette, hep hayal ettikleri tatili araştırdı tekrar- bir yolcu gemisiyle Akdeniz turuna çıkmayı ne çok istemişti zamanında. Söz verdi kendi kendine gidecekti Onunla ya da onsuz. Onsuz mu, var mıydı öyle bir ihtimal? Etrafındakilere baktı, sevilen birisi değildi iş yerinde- sevmiyordu kimseyi kendisi de. Evet gerçekten sevmemişti kimseyi, sadece sevdiğini sanmıştı belki. O yüzden değmez ki hiçbirşey. Önemsemeyecekti, karar verdi- hayat böyle şeylere aldırmayacak kadar kısaydı. Sadece alışkanlık vardı, zamanında sigarayı nasıl bıraktıysa bu alışkanlığı da görmezden gelebilirdi. Ama gerek yok dedi kendi kendine. Akşam eve gitmedi hemen, bir bara geçti, yalnızdı her zamanki gibi- arkadaşı yok denecek kadar azdı- o vardı belki gerçekten arkadaş diyebileceği sadece, hep beraber çıkarlardı dışarı. Biraz destek gerekiyor sadece diye düşündü. Hiç boş kalmadı önü o akşam. Sürekli içti düşünmek zorunda kalmamak için. Ara sıra bakıyordu telefonuna, ama onun için değil, sadece bakıyordu. Yoksa artık önemsemiyordu, unutmuştu hatta. Hesabı ödeyip çıktığında saat geceyarısını çoktan geçmişti. Baktı yine telefonuna, birşey yoktu yine- gerçi son iki saatte kendisi bir şeyler yazdığını hatırlıyordu ama ne olduğunun farkında değildi. Sallana sallana yürümeye başladı evine doğru. Hiç gitmek istemiyordu ama başka bir yer de yoktu döneceği. Gözlerini kapadıkça görüyordu onu. Etrafında dönüyordu dünyasıyla birlikte. Bir ses duydu sonra, açtı gözünü, kısa boylu birisi bir şeyler söylüyordu, elinde tuttuğu şeyi sallayarak. Hiçbir şey anlamıyordu, Bir şeyler söylemeye çalıştı kendisi de, doğru dürüst bir cümle kuramadı. Adam dokunmaya başladı -şimdi kendisine. İtti adamı, bırak dedi- adam telefonunu aldı elinden, üstünü aramaya başladı. Ver onu dedi, adamın üzerine atlamaya çalıştı, telefonun sesini duydu birden, telefona doğru can havliyle atladı, adam yana çekilince yere düştü. Adam gitmeye çalışırken ayağını tutup çekti. Şimdi yerde boğuşuyorlardı. Telefon iki metre ilerde çalmaya devam ediyordu. Göğsünde bir sıcaklık hissetti önce, sonra adamın koşup uzaklaştığını fark etti. Telefona doğru sürünmeye başladı yavaş yavaş, hayır kulaç atıyordu sanki. Hala çalıyordu telefon, ama yaklaşamıyordu bir türlü. Soğumaya başlamıştı her yer, yüzüyordu toprağın üstünde, tırnaklarını geçiriyordu yere , çekiyordu kendisini ileri. Sarıydı etrafı rüyasındaki gibi, hadi artık sonuna gelmişti her şeyin. Son bir hamleyle elini uzatıp dokundu telefona. Onun ismi vardı parlayıp duran ekranda. Gülümsedi, kapattı gözlerini.
··
50 görüntüleme
İclâl okurunun profil resmi
sıradan hayatların ilgi çekiciliğini ve aslında sıradan olmadığını okumak çok keyifli, hele de böyle ilgi çekici anlatılıyorsa... Sanki o sarı sis hepimizin üstünü kaplamış da bir rüyayla birlikte bu hikayeyle bütünleșip bize yansımış gibi. Çok güzel, etkileyici ve keyifle okunan bir hikayeydi. Zaten genelde yazdıklarınız hep böyle oluyor :)) Elinize sağlık :))
Erhan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler üşenmeyip okuduğunuz için, belki de alıştığınızdan güzel geliyordur artık :)
Necip G. okurunun profil resmi
Bu ayın konusu hüzün veya huzursuzluk da olsa gideri varmış bu hikayenin:) Umut da yakışmış ama... Az gördüğümüz, belli belirsiz duyduğumuz bir cinsi... İmla hatalarına bakmadım ben. Sadece sondan 7.paragrafta ‘ayrılmamak istemiyordu’ diye bi ifade var. Bir tek o çarptı gözüme... Ellerine sağlık, gece okunduğu takdirde etkisi iki katına çıkabilecek bir hikaye. Bende öyle oldu:) Bir de nasıl ki ‘silahı çektin mi tetiğe de basacaksın’ diye bi laf var ya, bunu şu şekilde güncelleyebiliriz: ‘ mesaj yazdın mı göndereceksin arkadaş’ :) Hikayenin bendeki adı ‘Gönderilmeyen mesaj’ olarak kalsın:) Sapsarı bir gece diliyorum...
2 önceki yanıtı göster
Erhan okurunun profil resmi
Sarı olmasın fazla:) Düzelttim orayı da; de, ki'lerle ilgili yazı yazarsan yazdığına da dikkat edeceksin , başka çaresi yok :) İşte önceden hazırlıyorum hikayeyi, baştaki 3-4 konuya birden uyacak bir şeyler - sonra basıyorum düğmeye. Gerçi sen de iki aya uyum sağlayanı hazırlıyorsun:) Bir de ben farkında değilim o mesaj gitti mi gitmedi mi, ya da bu hikayede alkolü övdüm mü övmedim mi? Gönderilmemiş olarak kalsın öyle anaşılıyorsa, çok teşekkürler - güzel rüyalar
8 sonraki yanıtı göster
Evey hammond okurunun profil resmi
"Sarıdan nefret ederdi." Sarı bir bilincin ötesini ellemişsiniz hocam... Sarıyı bende sevmem, ağıtlar sarıdır bence, saman kağıtları sarı... Bir de sarı silüetler ooo sarı korkunç bir renk vesselam:))
Erhan okurunun profil resmi
Sarı sevilmez genelde- sıkıcı, bunaltıcı bir renk olarak düşünülür. Ay da çoğunlukla tercih edilir güneşe- ama random kullandım sarıyı burada işin açıkcası _ gerçi bilinçaltının etkisi de olabilir tabii ki:)
8 sonraki yanıtı göster
Rahime okurunun profil resmi
Valla ne diyeceğimi bilmiyorum Erhan Bey. Necip Bey'in de dediği gibi konsept huzursuzlukta olsa olurmuş, hatta cuk olurmuş. :) Genelde yazdığınız hikâyeler olsun, size has şiirleriniz olsun hepsini okumaya çalışıyorum. Ama şöyle bir eleştireyim desem hiç bir şey bulamıyorum. Ya büyük bir ustalıkla gizliyorsunuz açıklarınızı ya da gerçekten çok iyi yazıyorsunuz. Bazen içimize sızmış bir ajan olduğunuzu bile düşünüyorum. :) Yani aslında profesyonel bir yazarsınız ama burada bizi kekliyormuşsunuz gibi. :) Çok beğendim elinize sağlık.
Erhan okurunun profil resmi
Ajan iyi oturmuş:) Çok teşekkürler, mutlu etti beğenmeniz- ki zor beğeniyorsunuz normalde- ama vardır heralde açık. Dikkat etsniz çıkar ya da:) En azından bolca yazım hatam oluyor, onlardan yürüyebilirsiniz. Konsepte gelisek , ben umudu sevmem fazla, umutsuzluğu çağrıştırır normalde, ya da boş umudu, bende. Belki de ülkece çokca hayal kırıklığına uğradığımızdandır kim bilir. Huzursuzluk ama çok tepki toplamıştı, aleyhine kampanya yürüttüler o zaman:) Çok sağolun tekrar
3 sonraki yanıtı göster
Nesrin A. okurunun profil resmi
'Sıradan bir konu nasıl ilgi çekici hale getirilir 101' dersinden çok güzel bir örnek. Ama yeşil silueti anlayamadım, sarı cuk oturmuş da :)
Erhan okurunun profil resmi
Sarı yeşil uyar diye. Bütün lahmacuncular o renkte zaten:) İşte insan rüyada kimi götürse odur herhalde o yeşil siluet, çok teşekkürler yorumunuz için.
Osman Y. okurunun profil resmi
Paralel bir evrene ihtiyacımız var, kitapların da az olduğu, hiç değil ama az .. Bir gün şöyle bir şey okumuştum, "İnsan en güzel rüyalarını neden tek başınayken görür hiç düşündünüz mü?"
Erhan okurunun profil resmi
Ben genelde tek uyuyorum hep deyip soruyu savuşturayım :)
Hatice okurunun profil resmi
rüya ayyneen çıkmış Erhan bey :)) çok güzeldi hikaye ama umuttan çok umutsuzluğa kapıldık neden acaba :) sarı renk konusunda bende bi kaç müktesebata sahibim.. genelde sindirim sistemlerinde sıkıntılar olanlar severmiş sarıyı..
Erhan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler Şimal Hanım, umut deyince tam tersi geliyor benim aklıma nedense hep, fakirin ekmeği sonuçta :) Sindirim sistemi konusunda fazla yetkin değildim, ama mantıklı bir açıklama gibi geldi. Sindirim sistemi uzmanları da nefret ediyordur herhalde, ayçiçeği tarlasında çalışanlar gibi :) Durmazsak Van Gogh'a kadar gider bu muhabbet sindirim sisteminden :) Sağolun yorumunuz için.
Sükûnet okurunun profil resmi
Çok sade güzel bir hikaye olmuş. Elinize sağlık
Erhan okurunun profil resmi
Teşekkürler
Erhan okurunun profil resmi
O kadar yazıdan sonra FOX haliyle uyardı bütün yazım/imla hataları için, çoğunu düzeltmeye çalıştım ama O zamirini o kadar çok kullanmışım ki başlarda ayırmama rağmen hikayedeki milyonlarca kesme işaretini görünce birleştirdim tekrar hipokratça. Diğer şeyler için de istediğinizi söyleyebilirsiniz, haklısınız:)
Sükûnet okurunun profil resmi
Erhan Bey siz yazmıssi iz ben fark etmedim. :)) hikayeye kitlemişim kendimi ... Kaleminize sağlık...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.