Gönderi

Bir ara şairin bir şey söylemek üzere olduğunu sezdi. Kitaptan başını kaldırıp baktı yüzüne. Şair duraklayarak: “Şu bizim kitaplar, sakladığımız kitaplar...” dedi. “Ne olmuş onlara?” “Sağlam bir yer değil orası. Çocukluk ettik. Orada bulamazlar mı kitapları. İlk bakacakları yer orası.” “Nereye kaldıralım öyleyse?” Birden tıslar gibi, “Yakalım!” dedi şair. “Gelince nasıl olsa almayacaklar mı? O zaman onlar yakacak. Herkes yakıyor, bütün arkadaşlar, herkes! Ne yapayım? Ne yapayım yahu? Ben ister miyim kitaplarımı yakmayı? Şair adam kitap yakar mı? Ne yapayım?” İkisi birden hırsız gibi sessizce helaya gidip fileleri çıkardılar. Banyo sobasını yaktı şair. Banyo çok dardı, kurnanın yanına betona çömelmişlerdi. Sobadaki alevin kızıllığı vuruyordu yüzlerine. Che Guevera’nın bir kitabından başladılar yakmaya. Kitap olduğu gibi atılsa yanmazdı. Önce kitabın kapağını yırtıyorlar, sonra beşer onar sayfa tutup, dikiş yerlerinden ayırıyorlardı. İpli olanları zor ayırdılar. Ağır yanıyordu kitaplar, işleri uzundu. Şair bir ara mutfaktan büyükçe bir tencere getirdi. Onun içinde de yakmaya çalıştılar ama çok is oldu. Dumandan boğulacak hale geldiler. Kitap sayfaları, kenarlardan başlıyordu yanmaya. Kenarlar kıvrılıp kararırken Zeynel ortada kalan kızıllaşmış yazıları okuyordu farkında olmadan. Alev alttan sarıyordu sayfayı, yalayıp yutuyordu. Sucuk gibi terlemişti ikisi de. Birbirlerine hiç bakmadan kitapları yırtıyorlardı. Kitaplar bitmek üzereyken telefon çaldı. Salona gitti şair. Zeynel, kalan kitapları tek başına yırttı, attı sobaya. Ortada, naylonlardan başka bir şey kalmadı. Toplayıp içeri götürdü onları da. Şair gene masanın başındaydı. Geçerken, şairin önündeki kâğıtlara baktı Zeynel. Kâğıtlar, anlamsız biçimlerle, çizgilerle dolmuştu. Perdeleri sımsıkı örtülüydü salonun. Şair, gözlerini dikip uzun uzun Zeynel’e baktı. “Çok mu ayıp buluyorsun yaptığımızı?” dedi. Saldırgan bir ton vardı sesinde. “Ayıp değil! Niye ayıp olsun! Bana mı ait sorumluluğu? İnsanım ben yahu! İnsanım, şairim. Devrimci makineler mi var her acıya dayanacak! İnsanım ben!” Sayıklar gibi konuşmaya başlamıştı gene. Karşısında büyük bir kalabalık var da onlarla tartışıyor gibiydi. “Bak! Kaç gündür tek satır yazabiliyor muyum? Böyle bir ortamda! Şiir iç denge ister Tek tek kişilerle değil, kitleyle uğraşmaktır şiirin işi.” Konuştukça sesi yükseliyor, söylev havasına giriyordu. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. ‘Koca adam! Koca adam!’ diye geçiriyordu Zeynel içinden yine. ‘Bu ne korku, ne gevezelik böyle?’
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.