Bedirhan Gökçe, sadece şiir okusun(seslendirsin), kâfidir.
Kendisi iyi bir şiir avcısıdır diye biliyordum. Yazdıklarını okuduktan sonra yazmanın ve okumanın çok başka şeyler olduğunun bir kez daha farkına vardım. Demek ki iyi okumak insanı iyi bir yazar yapmıyormuş. İyi bir yazar olmak kökleri birçok yana uzanan bir yaşamın içinden geçmekle olunuyormuş. Bilmiyorum, belkide daha başka bir şekilde...
Kitabı ne kadar sevmek istesem de, sesindeki o ustalığı kaleminde arasam da bir türlü bulamadım, göremedim. Bir-iki şiirinin dışında takdire şayan bir ustalık yoktu. Şiir, öyle her babayiğidin harcı değilmiş bunu bir kez daha anlamış oldum. Öyle aşırı bir kalem ustalığı yok Bedirhan Gökçe'nin. Şiirleri, mahalle kahvesindeki muhabbetin tadını veriyor. Ben, bizim buradaki mahalle kahvelerini örnek gösterdim. Zira hiç iyi muhabbetler dönmez. Sizin oralarda nasıldır bilmem. Sanırsam kendisi devlet memurluğu esnasında kimi tanımışsa, hepsine birer şiir karalamış. Bu sebepten yazdıkları biraz 'ısmarlama şiir' gibi olmuş. Duygusu 'diğer' okuyucuya zor geçebilecek şiirlerdi.
Bedirhan Gökçe'yi gelecek yıllarda okuyamayacağım herhalde. Bu kitabında o ışığı biraz da olsun göremedim. Kendi fikrim;
Bedirhan Gökçe, sadece şiir okusun(seslendirsin), kâfidir.