İNSAN, KOKU VE BÜTÜN MODERN HAYATIMIZ
Beş duyu. Görmek,Duymak,Konuşmak,Dokunmak ve Koklamak. Ne yani bilmiyor muyuz neyin tekrarı bu , evet biliyoruz her şeyi bildiğimiz gibi. Yeryüzünde söylenmedik söz kaldı mı ki hem?
Beyin öyle bir mekanizma ki, kokuyu sese, görüntüyü kokuya, sesi görüntüye, sözü kokuya, kokuyu görüntüye, dokunuşu kokuya, sesi kokuya, dokunuşu söze, işte böyle böyle çevirebiliyor hepsini birbirine.
Koku almada zorlanan biriyim, birkaç sene önce burun ameliyatı geçirdim ama pek faydası olmadı, hatta daha da zorlaştı bir bakıma koklamak. Bu nedenle bu kitap ismiyle çok ilgimi çekti. Koku hayatın anlamlarından biri. Kimileri az görüyor kimileri hiç. Kimileri az duyuyor kimileri hiç. Kimileri az konuşuyor kimileri hiç. Kimileri az kokluyor kimileri hiçe yakın. Neyse ki dokunmak hani ortak hepimizde, gerçi kimileri de az dokunuyor veya az hissediyor dokunduğunda.
Bu kitap , özelde koku meselesine odaklansa da aslında insanın varoluşuna ayna tutuyor. Hayatı, koklamak üzerine kurulu bir katilin, bir caninin hikayesi bu. Doğumundan itibaren farklı olan, ötelenmiş ve öteki olan, bahtsız bir adamın hikayesi bu.
Kimileri için koklamak hayata tutunmanın yolu, kimileri için görmek veya duymak. Kimileri için konuşmak. Ve hepimiz için de dokunmak..
Modern hayat, duyuları bizim için öncelik olmaktan çıkartıp insanı birer “birey” veya birer “hayvan” olmaya doğru sürüklüyor olabilir mi ?
Bütün kokuları alabilen müthiş bir burun sahibi olan katil, bir gün kendi kokusu olmadığını fark edince dünyası alt üst olur. Bizler de sürekli bir şeylerle temas ediyor ve duyu organlarımız yoluyla ilişki kuruyoruz hayatla. Peki biz yani kendimiz bu algılar dünyasının neresindeyiz? Kendi kokumuz var mı, ya da kendi şahsiyetimiz, ya da bunun ne önemi var ne kadar önemi var?
Kendi kokusu olmadığını anladığında bu adam, kendine bir koku edinmeye karar verir, çeşitli kokulardan adeta bir insan kokusu parfümü hazırlar ve sürünür. O andan itibaren artık öteki değildir, insanlar ona daha sıcak daha samimi davranmaya başlarlar. Bu kokuya sahip olma durumu aslında hepimizin toplumda bir yer edinme , bir var olma ve kabul görme meselesini anlatıyor olabilir mi?
Ve sonrasında kadınlarda bulur kokuların en güzelini kahramanımız. Onların kokusunu ele geçirmek ister , ama onları değil , sadece kokularını. Bunun için ise önce onları öldürmesi gerekmektedir. Sonra ise onların teninden yayılan kokuyu özel bir yöntemle elde ederek birkaç gramlık küçük şişelere sığdırmayı başarır. Ve yaşadığı şehrin en güzel genç kızlarından topladığı bu kokuları da birbirine karıştırarak bir “kokular kokusu” elde eder.
Artık bu kokuya karşı koyabilecek bir fani yoktur yeryüzünde. Katil ,bu kokuyu üzerine sürdüğünde artık katil değil bir melektir sanki , istemsiz bir şekilde bu olağanüstü kokuya doğru yönelir bütün insanlar.
Hikaye 300 yıl önceyi anlatıyor olsa da, yazarın günümüzde hayatta olduğu ve modern 20. Ve 21. yüzyıllarda yaşadığını göz önünde bulundurursak , nasıl bir modern çağ bağlantısını anlattığını daha iyi anlayabiliriz.
Bizler, yani kendi halinde yaşayan sıradan insanlar, modern hayatta popüler olanın peşinden sürüklenmiyor muyuz , en azından pek çoğumuz. Bir illüzyon mu bu? Televizyon, internet, sokak ve her şey bizi bu cazip kokuya doğru sürüklemiyor mu?
Çok kıymetli bir kitap bu, pek anlatamadım ve toparlayamadım sanırım. Okumanızı tavsiye ederim.