Gönderi

«Peki albayım, vazgeçtim: Önce hiç bir şey yoktu. Bütün evren, kelimesiz bir tekdüzelikten ibaretti. Fakat o sırada kelime icat edilmediği için, bu bölümü anlatamıyoruz. Tanrı, bir süre sonra, tekdüzelikten sıkıldığı için durgunluğu yarattı. Sonra durgun yaratıldı. Bu sıfat tek başına var olmadığı için, durgun denizler ve durgun havalar ve durgun karalar ortaya çıktı. (Sadece bir dilbilgisi zorunluluğu yüzünden.) Durgunluk bulut getirmediği için denizler her zaman mavi ve durgunluk havayı karıştırmadığı için dalgasızdı. Hareket olmadığı için büyüme yoktu. Ne yükselme vardı ne genişleme. Kimse kimseyi geçmiyordu. Yarışma icat edilmemişti. Ve Tanrı, Hüsamettin Tambay’ın ilk atasını, insanı yarattı. İşte ondan türeyenler: İlk Tambay, çok tanınmış bir kişiydi, eşi yoktu: Adem Tambay. O zamanlar daha savaş yoktu. Ve Adem Albay, savaşsızlıktan ve kadınsızlıktan sıkıldığı için Havva’yı aradı. Rumeli Kavağı’na gitmek için vapur bekliyordu Beşiktaş iskelesinde. Daha o zamanlar Kavaklar yasak bölge değildi. Ve daha o zamanlar utanma icat edilmediği Havva ikinci mevki bekleme salonunun tahta sıralarında otururken, Adem Albayın bakışlarından sıkılmadı. Ve ikisi de sanki koca dünyada yalnızdılar. Ve sanki bu uçsuz bucaksız topraklar üzerinde onlardan başka kimse yoktu. İşte Adem Tambay ve Havva, ilk gülümsemeyi o anda, ihtiyaç yüzünden icat ettiler. Adem Tambay, Kuleli’de geçirmiş olduğu cinsi mahrumiyet yıllarının verdiği yorgunlukla, Havva’yı Havva’dan istedi. Ve evlendiler. Birlikte şart hizmetine gittiler. Ve Adem Albay, şark hizmetinin ikinci yılında, Zühtü’yü doğurttu. Adem Tambay, Zühtü’nün tevellüdünden sonra, daha otuz ve dört yüz elli altı yıl yaşadı; başka kızları ve oğulları oldu. Karısıyla kavga ederek iki kere evi terketti. Ve albaylığının dört ve yetmişinci yılında, bir bildiriye imza koyduğu için, sağlık sebebiyle erken emekli oldu. Zühtü Tambay, yedi ve otuz yaşında, kıta hizmeti sırasında albay oldu. Ve Zühtü Albay, altı ve kırk yaşında evlendi. Evliliğinin yedinci yılında Turgut Tambay’ı doğurttu. Ve bu tevellüdün altıncı yılında kendini içkiye verdi. Bu tarihten iki ve yirmi yıl sonra, içkiyi altı ve sekseninci defa bıraktığı sırada bir gün evde otururken, havanın güneşli olmasına rağmen dışarda bardaktan boşanırcasına yağmur yağdığını işiterek şaşırdı. Ve bu şaşkınlığını alay doktoruna anlattığı için, doktor binbaşıyla konuştuğundan sekiz ve doksan gün sonra aşırı sinir yorgunluğu yüzünden malulen tekaüde sevkedildi. Ve Zühtü Tambay, içkisizlik sebebiyle güneşli bir günü yağmurlu zannettiği tarihten itibaren kırk ve üç yüz sekiz yıl yaşadı. Başka oğulları ve kızları oldu, kendinden yedi yaş büyük bir kadını metres tuttu, karısının ölümü üzerine metresinin evine yerleşti. Torunlarını, onun yaşadığı eve hiç getirmediler; onları sevmek için kapı kapı dolaştı. Hayatının son yıllarında, «Tarih-i Umumiye Esasları» adlı eseri kaleme aldı. O sıralarda fazla bir tarih olmadığı için kitap, beş ve yirmi sahifeden ibaretti. Turgut Tambay, daha albay olmadan, bir kızla münasebeti cinsiyede bulunduğu için, iki ve yirmi yaşında evlendi. Evliliğinin sekizinci yılında mümtazen terfi ederek albay oldu. İki yıl sonra orduda ilk defa sınıflar teessüs etti ve Turgut Tambay, hanedanının ilk sınıflı albayı olarak topçu zabiti unvanını aldı. Unvanı aldıktan yedi ve yirmi yıl sonra Nizamettin’i doğurttu. Onun doğumundan sonra kırk ve iki yüz dört yıl yaşadı. Tambay hanedanı içinde generalliğe en çok yaklaşan albay olduğu halde, paşalığına iki ay kala, üst kademelerde fazla albay bulunduğu gerekçesiyle, emekliye sevkedildi. Emekli ikramiyesiyle aldığı araba, takside çalışırken, sürücüsü tarafından bir ağaca çarptırıldığı için ömrünün son yılları, fakrü zaruret içinde geçti. Nizamettin Tambay, dört ve otuz yaşında, görücü metoduyla evlendi ve hemen erkânıharp mektebine —o sıralarda yeni icat olunmuştu— yazıldı. Birincilikle mezun olmak üzereyken, kendisine hakaret eden bir binbaşı —miralaylar tarihi hocası— ile giriştiği bir tartışma sonunda, binbaşıyı bedenen hırpaladığı için, ordudan tardedildi. (Binbaşı, Zühtü Albaydan söz ederken, «akıl hastası» yerine «deli» tabirini kullanmıştı.) Nizamettin Tambay, albay olamayacağını anlayınca, bunca yıl emek vermiş olduğu ülkesini terkederek, Kenan illerine göç etti. Yanında altı karısı —ikisi görücü, ikisi iğfal ve ikisi de acıma sonucu— yirmi oğlu ve otuz ve dört kızı olduğu halde, bir gece Kenan ekspresinde kiraladığı bir vagonun içinde yurdunu geride bıraktı. İmdi Adem, Zühtü’yü, doğurttu; Zühtü, Turgut’u doğurttu; Turgut, Nizamettin’i doğurttu; Nizamettin Tambay’ın, Kenan iline gitmeden önce yaşadığı ülkedeki cetleri bunlardır. Yeni yurdunda, mebzul miktarda su bulunduğu için, Nizamettin’den sonra Tambayların sayısı yeryüzünde hızla arttı. Son yapılan sayımda (geçici sonuçlar) Tambay hanedanının nüfusu, yedi ve seksen bin altı yüz kırka ulaşmıştı. Birer çay içer misiniz albaylarım?»
Sayfa 77 - İletişim
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.